Sabah uyandığımda hemen pencereden baktığımda hayal kırıklığına uğradım.

Çünkü…

Akşamdan itibaren fırtına vardı.

Balkona çıkmak bile mümkün değildi ki ! Fırtına nedeniyle balkonu toparlamak için çıktığımda nefes almak bile çok zordu. Rüzgar,  vücudum sanki saydam bir koridor gibi  gelip geçiyordu tüm hücrelerimden.

Dıdıdıdı!

Zangır zangır titrememek elde değil ki.

Hava buz!

İlerleyen saatlerde hiç kesmedi gücünü fırtına.

Hatta kimi zaman da artırdı.

“Bu gece kar yağar” dedim torunuma.

Plan bile yaptık birlikte.

Kar topu elbette birinci sırada.

Sonra kardan adam var.

“Kızak kayalım” dedi.

Kızak yok ki!

Acaba satan var mı kızak?

Hemen çocukluk yıllarımın anılarına dalıverdim birdenbire.

Kandilli başından merdivenlerle kaydığımız yıllar.

Kimler kaymazdı ki.

Sanki kızak festivali yapılırdı o yıllarda.

Zonguldak ve Ereğli ulaşımı Kandilli üzerinden sağlansa da, araç sayısı çok az.

Yollar bizim.

Sinemanın oradan başçavuşlar lokali virajından itibaren koy ver gitsin. Ta Uzun Mehmet Mahallesi’nin sonuna kadar.

Yollar kızakçıların.

Sıra sıra.

Kızak derdi de yok.

Nasıl olsa EKİ var.

Hepimiz de lojmanda oturuyoruz ki, babalarımız yaptırır kızağı ve getirir.

Buz keserdi ellerimiz ayaklarımız.

Eve gelip üst baş değişiminin ardından ısınmadan tekrar doğru Kandilli başına.

Koyver kızağı.

Çığlık at.

Soldan sağdan geç git…

 

Torunum ile kar hayalleri kurarken dalıp gittiğim yıllardan balkondan devrilen bir eşyanın sesi ile uyanmıştım.

Çarşamba sabahı hayallerim yıkıldı penceremden baktığımda.

Kar yok!

Beyaz değil etraf.

 

Neyse…

Hayalleri de güzel kimi olayların.

Bunun adı “fırtına” da olsa güzel.

Yıkılan hayallerimiz de güzel.

İyi ki yıkıldı ki, çocukluğuma döndüm bir an.

O yıllara gittim ve geldim.

Kim gitmiyor ki?

Kim özlemiyor ki?

 

 

NOT: Sitemizdeki yenileme ve değişim nedeniyle bazı haber yorumları bize ulaşmıyor veya çok eski haber veya makalelere gönderilen yorumlar yeni yorummuş gibi yazıların altına eklenmektedir. Özür dileriz.... (Eyüp Bektaş)