Dile kolay geliyor, kasabanın kasaba gibi olduğu yılların üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiş.

O yıllar bazı öğrencilerinin, bazı öğretmenlerinden yaşça daha büyük olduğu tek bir lisesinin, üç İlkokulu’nun, bir Sanat Mektebinin bir de Kız Sanat Okulu’nun olupta kasabalıya yettiği yıllardı.

Mevsimler, dört mevsim vardı, hepsi haddini sınırını sırasını iyi bilirdi.

Çocuklar evlerinden okullarına, yetişkinler işlerine güçlerine, sıcakta yağmurda karda kışta yürüyerek gidip gelirlerdi de servis kelimesi yalnızca fabrikanın vardiya saatleri öncesinde ve sonrasında işe yarardı.

Yanlış anlamayı önlemek, ayrıcalığın altını çizmek gerekirse.

Kandilli bu tanımlamaların dışında kalırdı. Onların 17 ye, Yeni Kuyu’ya, Pazaryeri’ne ring seferi yapan servisleri hep vardı. Kasabada lise açılınca öğrencilere mahsus, onları kasabaya getirip götüren özel bir servisleri’ de olmuştu.

......................

Tüm ülkede olduğu gibi, kasabada da 60 askeri darbesinden sonra sabrederek, aracın ve amacın yol güzergahını iyi hesaplayarak, her on senede bir yapılan düzenlemelerin! en etkilisi 80 yılında yapıldı.

Bir sizden bir bizden, eşitlikçi tarafsız! babacan sevimli itiraflara,

Gemileri dalgalardan kurtardık, güvenli limanlara yanaştırdık, laflarına inanların, alkış tutanların sayısı yüzde 91,37’lere ulaştı denildi, söylendi yazıldı çizildi.

Ekranların da gazetelerin de renklendirilip, basının Televole kıvamına getirilmesi ile birlikte

Özelleştirip, satacağız, bu işler devletin işi değildir devlet ne imalatçıdır nede tüccardır söylemlerine, ilave edilecek bir şey daha kalmıştı.

Ülkede de kasabada da

Bu kadar fazla özgürlüğün, hakkın, hukukun,

Bunları savunmak için meydanlara çıkıp konuşan birliğin, derneğin, özellikle de sendikaların gereksiz olduğuna inandırıp,

Fazla da zaman geçirmeden, kasabayı büyük bir hızla kasabalıktan uzaklaştırma çıkmazına, karmaşasına sokup,

Vatandaşları da duyma görme konuşma düsturuna alıştırarak zincirin halkalarına halkalar eklemek.

...........................

Hatırlayan kaç kasabalı çıkar bilemem ama önemli bir ayrıntıdır. Fabrika zaman zaman çalışanlarının, çalışma sürelerini de göz önüne alarak bazı güzellikler yapardı.

Kimisini bir kol saati, bazılarını da takdir ettiği değerde hisse senedi ile ödüllendirirdi. Bu hediyeler espri konusu da olurdu.

Ya birader eline bir tutam kâğıt tutuşturmuşlar, bir saat bile alamamışsın!

....................

Bilememiştik, düşünememiştik, hiç anlayamamıştık o kâğıt tutamlarının çoğunluğunu ele geçirenlerin gün gelecek bencil acımasız kasaba ahalisinden kopuk fabrikanın yeni sahipleri olacakları.

Malı ele geçirdiklerinde, eşek benim değil mi istersem bahçe kapısında inerim, istersem ahıra kadar binerim deme görgüsüzlüğüne kapılıp, havayı suyu denizi toprağı kirletmeyi, kasabayı yaşanamaz hale getirmeyi kendilerine hak göreceklerini.

Kasabaya yapılan bu kötülüklerin tüm belgeleri, devletin bütün raporları ortalara saçılmışken hem bunu inkâr edip, hemde bununla yetinmeyerek, kasabalının, milletin malına göz dikmeyi hakkımızdır diyerek böbürlenmelerinin kelime karşılığını ben bilemedim ama bilenler vardır.

.........................

Kasabanın Belediye Reisinin feryatlarını, çevre koruyucularının, gönüllülerinin isyanlarını, halkın sağlığı tehlikede diyenleri görmezden duymazdan gelme, yok sayma hesaplarına ince ince, yavaş yavaş, evet efendimciler ’in, haklısınız beyefendimciler’in yancılığında çok eski zamanlarda başlamışlardı.

Tee o günlerden hesap tutarsak, bak o gün şöyleydi, bugün böyle oldu demenin, şimdilik hiçbir kıymetiharbiyesi kalmamıştır.

En anlaşılmazı da!

Kasabanın hakkı hukuku yenildi, o zamanki sosyal yaşam sıralamasından bugünlerde nerelere düşüldü söylemlerinin ahalide hala karşılığının olmamasıdır.

Kasaba halkının hakkı olup, hizmetine verilmesi gereken yolunda, sokağında, içeceği suyunda kullanılacak şu kadar milyon lira, geleceği için önemli olan bu kadar m2 arazisi elinden alındı feryatları da nedense kasabalıyı pek ilgilendirmemektedir.

Neolibarizm denilen garabetin ne olduğunu biliyoruz.

Acaba

Kasaba özelinde bizim bilmediğimiz neokasaba yaşamı diye bir şey icat oldu da orada yaşamanın şekil şartı bunu mu gerektiriyor?

 

Nuri ÖZTÜRK / SAPANCA