Kırmacı Mahallesi (Kemer) eski muhtarlarından Lütfi Sevinç bir gün “Buralar hep su altında kalacaktı” diye Ereğli-Kandilli yol güzergahını gösterdiğinde şaşırmıştım.

Şaşkınlığına son vermek için anlattı:

“Askeriye, kanal projelendirmişti. Karadeniz Bölge komutanlığından itibaren, Kemer güzergahından eski çöplüğün bulunduğu alan arası kanal açılacak ve bu alan askeri bölge ilan edilecektir.”

Yani, Çeştepe’den itibaren, İrfan Erdem çimento fabrikasına kadar olan alan anakaradan ayrılarak ada olacaktı.

İlginç.

Askeriyenin bu projesi gerçek olsaydı Ereğli’nin coğrafyasını düşünün.

Ereğli Kandilli kara yolu ve demiryolu güzergahı nasıl yön bulundu?

Yerleşim alanları?

Olmamış ki, Kemer Köyü mahalleye dönüşmüş ve bugün Ereğli’nin en çok inşaat yapılan mevkisi oluvermiş. Her yer inşaat, her yer ağırlıklı olarak bir artı bir!

Lütfi Abi ile bu konuda bir gün röportaj yaparım diye planlamıştım ama… Araya hastalık girdi ve Lütfi Abi’yi kaybettik.

Oysa anlatacakları tarihe not olarak kalabilirdi.

ÇAMAŞIRHANEDEKİ KADIN!

Eşimin anne tarafı Ereğli, baba tarafı ise Çerkeşli. Çankırılıyım demezmiş Çerkeşliler. Aynan Samsun Bafra; Trabzon Of, İzmir Karşıyaka gibi.

Bayramda Çerkeş’e gittik ve eşim baba toprağına çocukluktan sonra ilk kez yüz sürdü. Çerkeş’in ardından Kurşunlu üzerinden Korgun’a gittik. Ayşe Hindistan’ın annesinin elini öpüp, kardeşleri ile bayramlaştıktan sonra ver eline Çankırı. İki gece kaldık Çankırı’da. Kalesi muhteşem. Tarihine sahip çıkmış bir belediye gördük.  Çankırı ve tuz ilk adres tabi ki. Tuz şehrini herkes görmeli. Öylesine mağara falan değil. Tuzdan heykeller yapmışlar yerin 150 metre altında. Muhteşem bir ışıklandırma ve seslendirme. Belediye personeli işinde uzman. (Hediyelik tuz ve diğer eşyalar çarşı merkezine göre daha pahalı.)

Radyo iletişim müzeleri bile var. Ne alaka demeyin iletişim ve radyonun Çankırı ile bağlantısını. Ayrıntısı şu, bir hayırsever radyo k6leksiyonunu bağışlamış ve kurmuş bir müze. Yöresel yemekten tutun da, Çankırı’yı tanıtacak tüm değerleri çarşı merkezinde toplamışlar. (Çankırı’da Ereğlililer Derneği ve tahsis edilmiş bir belediye binası yokmuş) Bir de eski yıllarda her yerde olabilen çamaşırhane yaratmışlar. Hepsi de eski evleri restore ederek kazandıkları bu yerler şakır şakır ücreti karşılığında turist ağırlıyor. Çamaşırhanede kendi yaşam tartının da kıyafeti olduğu anlaşılan bir kadın vardı o binanın sorumlusu. Ey Allah’ım aidiyet duygusu işte böyle olur. Nasıl da çırpınıyor çamaşırhaneyi anlatmak için. Tatlı dillim güler yüzlüm gibi döktürüyor. Eşim ile hayran kaldık. Hatta bizim fotoğrafımızı çekti bir yerlerde yayımlamak için. Bunu niye anlatıyorum? Şundan.  Aldığı her kuruşu hak etmekten ötedeydi duruşu. Benimsemiş işini. Şunu da söyledi; “biz belediyenin tüm birimlerinde dönerli çalışırız. Sebep de, herkes her yeri bilsin öğrensin ve tanıtsın.” Nokta!

Çankırı’da iki kadeh içecek bir yer pek değil sanki hiç yok. Büfeler içki satan ve satmayan diye ikiye ayrılmış. İçki satmayan bir büfeci ile görüştüğümüzde, “içki satsam, içki içmeyenler dükkanın kapısından içeriye girmez. Satanlara da girmiyorlar çünkü. Ancak öyle bir baskı maskı yok.”

Bakkalın birinden Cumhuriyet Gazetesi aldığımda, bakkal gazetenin üzerinde kaç lira yazdığına baktı ve söyledi. “Neden fiyatını bilmiyor musun?” dediğimde, “ilk defa satıyorum” diye konuştu. Şaşırmamak mümkün mü? Gazete geldiği gibi iade gidiyormuş.

Dediler ki, “Eldivan’a gidin mutlaka görün.” Gittik ve gördük küçücük bir yer. Kirazı meşhurmuş. Napolyon kirazını üreticiden elli liraya aldık ama taptaze ve parmak gibi. Müthiş.

Bir daha gider miyiz, gitmez miyiz? Gelmişken Ilgaz dağına gidelim dedim. Bir hayli uzakmış. Kastamonu sınırına kırk kilometre kala tırmandık 1850 rakıma. Kayak merkezinde kar mar yok tabi ki. Ama gittik gördük işte. Ilgaz dağına dokunduk.

Giderken kullandığımız, Ereğli-Devrek-Mengen-Gerede yolu üzeninden döndük.

Tatlı bir anı bıraktı bizde  Çankırı.