Düşünce üretme ve üretilenleri de paylaşma ve paslaşma konusundaki zenginlikte buluşmanın hazzını yaşayanlar bilir.
O dünya ayrıdır.
Üretkenlik vardır.
Eleştiri vardır.
Değerlendirmeler vardır.
Toplumsallık vardır.
Saydamlık ve katılımcılığın sağladığı yararların, yaşamın boyutlarına getirdiği sağlığın anlam kazanması vardır.
Yani, üretken düşüncede var olmak vardır.
Kimi zaman yaşadığımız kenti seven ve her kuruşunun değerlendirilmesi ve toplumun bir bütün olarak kendini sorumlu hissedip taşın altına elini koymasını istediğimiz tespitlerde, sen olsan ne yaparsın? sorusuna birlikte yanıt arıyoruz.
İnanın o kadar farklı pencerelerden salıverilen çiçek gibi fikirler ortaya seriliyor ki, Arnavut kaldırımları bile gülümsüyor.
Toplumun konuşmasını sağlamak ve bu sorumlulukla da saydam bir çerçeveye oturtulmuş kaynakların hesabını tüm açıklığı ile verebilmek.
Üretkenlikte, kamu kaynaklarının kişisel kin, hırs ve intikam duygularını tatminde; amaca giden kirli düşüncelerde araç olarak sağlanmasına izin vermemek.
Olabildiğince açık ve net olabilmek.
Hani şu çok bilinen deyimle, temiz toplum, temiz siyaset, temiz ticaret ilkesiyle yaşamın olgunlaşmasına katkı vermek.
Hatta; tarikat, siyaset, ticaret ilişkisinin karanlığını da aydınlatmak.
Yani, biz hepimiz sen olsaydın bu konuda hangi kararı ve nasıl alırdın ve ne şekilde uygulardın sorusunun yanıtını doğru verebilmekte.
Bu soruda ne kadar katılımcı olabilirsen ve bir o kadar da saydamlığa açık bulunursan alınan kararı daha çok benimsetebilirsin.
Bilim adamları işte bu nedenle, kararlar katılımcı anlayışla demokratik teamüllerle alınmalı diye söylüyor.
Ve hemen ilave ediyorlar ki, her şeyin de hesabını açıklıktan ayrılmayarak verin ki kimse kirli bir düşünce sahibi olamasın.
29 Mert Yerel Genel Seçimlerinden önce ben belediye başkanı olsam ne yapardım sorusunu kendimi yöneltmiş ve kendi bilgim doğrultusunda yanıt vermeye çalışmıştım.
Sekiz bölümlük bu yazı çok ilgi gördü.
Kamu kaynaklarını doğru kullanmak ve tasarrufu da elden bırakmadan hizmeti hakça paylaşmaya dönük düşüncelerimden sonra, aklımı hep şu bizim değil de genel başkanların seçtiği milletvekillerine taktım.
Padişah demokrasisinin atamalı milletvekilleri kimi zaman biz milletin iradesiyiz, sandıktan çıktık demelerini boş verin.
O hikaye.
Milletin iradesinden çıkmak için önce partililerin sandığına girip önseçim denen demokratik teamülü aşıp da listede yer bulmak gerekiyor.
Şimdikileri genel başkanlar atıyor.
Sonra da halk yerine genel başkanlarına hizmet ediyorlar.
Emret genel başkanım.
Sözü mü olur.
İnce eleştirimizi bir kenarda saklı tutup, ben milletvekili olsam ne yaparım? sorusuna basit gibi görünen yanıtlar bulmak istiyorum.
Hah tamam.
İlk işim, Türkiye çapındaki bir kirliliğin kaldırılması için çaba gösterirdim.
Bunun adı görüntü kirliliği.
Nereye gitsem, yol boylarında dev tabelalar ve çarşı pazarları işgal eden ışıklı ışıksız reklam panoları.
Mide bulandırıyor.
Hele ki o totem denen ucubeler.
Bir de kaldırımlara dikiyorlar şimdi.
Var mı böyle rezillik?
Tümünü söktürürüm.
İllaki totem takmak isteyen var ise, vergi alırım ve ayrıca o bölgedeki ssk lı işçi çalıştıran ve diğer yasal tüm koşulları yerine getiren yerel gazetelere ilan verme şartı getiririm.
Türkiye çapındaki temizliği hayal edebiliyor musunuz?
İkincisi ise halk otobüsleri.
Her kentte ayrı bir renk ve şekil var otobüslerde.
Kimisi de cenaze arabası gibi yemyeşil.
İnsan korkuyor bu tür renkleri görünce.
Otobüslerin bir standarda getirilmesinden sonra, özellikle şoförlerini özel eğitim ve sınavdan geçirerek daha saygılı ve hoşgörülü olmalarının sağlanmasını yasal düzenlemelere aldırır, bu eğitimi de her yıl tekrarlattırırdım.
Üçüncüsü de, Türkiyedeki festival curcunasına bir şekil verirdim. Festival deyince haraç korkusu basan işadamı ve kurumların en büyük gizli derdini sona erdirirdim. İzin almadan ve o izin için de yerel kültür ve sanat etkinliklerini projelendirmeyen hiçbir girişime izin verilmemesini isterdim. Festivallerin; yerel yönetimlerin emir komuta zinciri içinde değil, kesinlikle bir çok kurum ve kuruluşun denetiminde ve hesaplarının da saydamlık çerçevesinde açıklanmasını da şart koşarak izine bağlanmasını sağlardım. Aynı şekilde, yerel yönetimlerin spor kulüplerinden elini çekmesini kesin şart koşardım.
Bakın nereden nereye geldik.
Şimdi siz sorun bakalım kendi kendinize; genel başkanın atamalı milletvekili de olsanız hangi hizmetin gerçekleştirilmesine çaba gösterirdiniz?
Veya benim önerilerim sizin de aklınıza yattı mı.
Hadi bu konuda küçük bir platform oluşturalım ve düşünceler üzerinde jimnastikler yapalım.
Olur mu?