Eşsiz Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 76. Ölüm yıldönümü bugün.
O aramızdan ayrıldı ve gitti.
Gitmesine gitti de, giden sadece bedeni.
Ya ilkeleri?
Ya devrimleri?
Ya “Çağdaş Uygarlık” hedefleri?
Duruyor mu?
Yani bize emanet ettiği Cumhuriyet’i koruyabildik mi?
**
Atatürk’ü anlamak için yüzlerce kitap yazıldı.
Hasan İzzettin Dinamo’nun “Kutsal İsyan” kitabı bunların en başlı başında gelir.
O kitabı herkes okumalı ve Atatürk’ü daha Cumhuriyet kurmadan önceki dönemini öğrenerek bilmeli.
Atatürk neden ve sürekli “Çağdaş Uygarlık” dedi?
Önce bir başka kitaptan kısa bir alıntıyı okuyalım isterseniz:
**
ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNİN ÜSTÜNE ULAŞMAK
“Uygarlık öyle bir kuvvetli bir ışıktır ki,
ona aldırış etmeyenleri yakar ve yok eder.
” 30.8.1924
ATATÜRK
Türk Ulusal Devrimi, Kurtuluş Savaşı’nın başarıla ulaşmasıyla başlamıştır. Mutafa Kemal, Ordularımızın İzmir’e girdiği gün:
“Ulusal Savaşımızın bu safhası kapanmıştır. Şimdi ikinci safhasını açmamız gerekiyor” demekle asıl savaşın “uygar bir ulus olma savaşı olduğunu” vurgulamıştır.
Mustafa Kemal, Sofya’da ateşemiliterlik yapmış, 1. Dünya Savaşı sırasında Veliaht Vahdettin’e eşlik ederek Almanya’ya gitmiş, böbrek rahatsızlığı nedeniyle Viyana’yı görme olanağı bulmuştu., Böylece Batı’yı hem yakından tanımış ve hem de bütün yaşamı boşunca hiç bırakmadığı okuma tutkusu ile bütün dünya olaylarını ve tarihini incelemiş ve ülkemizin sorunlarını herkesten çok daha iyi kavramış ve tanısını koymuş bulunuyordu.
Atatürk için asıl amaç “Çağdaş Uygarlık”tır. Uygarlık kavramı, Atatürk’ün bütün fikir ve eylemlerinin hareket noktası olmuştur. “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyetini tamamen modern ve bütün anlam ve şekilleriyle uygar, sosyal bir toplum haline ulaştırmaktır.”
Diyen Atatürk, “Büyük Zafer”den iki yıl sonra 30 Ağustos 1924’te şöyle konuşuyordu:
“Uygarlık yolunda başarı yeniliğe bağlıdır. Sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve fen alanında başarı sağlamak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur.
Hayat ve yaşayışa egemen olan yasaların zamanla değişmesi, gelişmesi, yenilenmesi zorunludur.
Uygarlığın buluşları, tekniğin harikaları, evrenin değişmeden değişmeye uğrattığı bir dönemde, yüzyıllık köhne zihniyetle, geçmişe bağlılıkla varlığını korumak olası değildir.” (Söylev ve demeçlerden)
Onuncu yıl Söylevi’nde de:
“Yurdumuzu, dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız” demiştir.
O’nun uygarlık kavramını yine kendi düşüncelerinden öğrenelim:
“Uygarlığın coşkun seli karşısında direnmek beyhudedir. O, gafil ve itaatsizler karşısında çok amansızdır. Dağları delen, semalara uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar herşeyi gören, aydınlatan, etüt eden uygarlığın karşısında kudret ve yüceliğinde eski zihniyetlere, ilkel hurafeyle yürümeye çalışan uluslar yok olmaya ve hiç olmazsa tutsak ve aşağılanmaya mahkumdurlar. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti halkı yeni ve gelişmiş bir toplum olarak sonsuza dek yaşamaya karar vermiş, tutsaklık zincirini tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklarla parça parça etmiştir.”
Atatürk’ün amaçladığı uygarlık, kesinlikle Batı Uygarlığıdır. Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde bir Fransız gazeteciyle yaptığı söyleşi de:
“Siyasetimizin, geleneklerimizin bizi fikri temayül itibariyle bir Avrupa Türkiye’si, daha doğrusu Batı’ya yönelmiş bir Türkiye Arzu etmeye meylettireceğini” söyledikten sonra devam eder:
“Biz daima, Doğu’dan Batı’ya yürüdük,. Eğer son yıllarda yolumuzu değiştirdikse itiraf etmelisiniz ki, bu bizim hatamız değildir. Bizi siz zorladınız… Ülkemizi yenileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye’de modern, binaenaleyh Batılı bir hükümet meydana getirmektir. Uygarlığa girmeyi isteyip de, Batı’ya yüzünü dönmemiş ulus hangisidir.” (1)
**
Atatürk’ü anlamak istemeyenlerin; ülkemizi sürekli geri vitesinde tutup da geri geri 1,2,3,4,5 diye yeni vitesler üretme hayalleri hep vardı ve hep var olacak.
Kurtuluş Savaşı öncesinde yaşanan olaylar sürekli tekrarlanıyor ve her seferinde de bu oyunları ve planları Türk halkı bozuyor.
Bugün de aynı oyunları çok yönle görüp izliyoruz.
Türk halkı bu süreçte sessiz.
Sessizliği ile gözlüyor.
Gözlemlerini doldurdukça doldururken, Cumhuriyet karşı devrimcilerin kazandıkları zaferleri de elbette biliyor.
Ve öyle bir geldi ve geliyor ki, Atatürk’ün büstleri yıkılıyor, heykelleri ateşe veriliyor.
Düşman azıttı.
İşbirlikçileri de açığa çıktı her boyutlarıyla.
Çeşit çeşitler.
Hem de çok…
Çoğalarak mesafe alıyorlar.
Ve 76. Ölüm yıldönümünde biz/bizler saat 09.05’de yüreğimizi titreten siren sesleriyle saygı duruşunda bulunacağız.
Bir kez daha…
Belki uyanarak belki de o malum “izindeyiz” uykusuna devam ederek üşüyeceğiz.
Ne kadar?
Ne zamana kadar?
(1)Atatürk İlkeleri ve Devrimi Hacı Angı