Biz ilk kez “benim memurum işini bilir” sözü ile tanıdık malum memurları.

İşini bilmek!

İşini bilen mamur ve memurlar.

Her dönem bir şekilde çıkarlar ortaya.

İlk çıkış noktaları da adaylıktır.

İktidarda olan veya iktidara yakın olan siyasal hareketin hemen içine girerler.

Kimi aday olur.

Aday olurken aday gösterilmeyeceğini de bile bile aday olur.

Damgayı yer iktidardan yana olarak.

Ki, terfi etsin, kaymakam olsun, vali olsun, şurada burada makam kazansın.

Sırtını dayadığı iktidar ile yürür.

Bunlar da benim memurum işini bilenlerdendir.

Yani?

Omurga meselesi!

*

Son günlerin tartışması Ayasofya,

Orada kürsüye çıkan bu ülkeyi kurtarıp cumhuriyeti ilan eden Dünya Lideri Eşsiz Atatürk’e kin ve nefret kusuyor.

O ağızların ayarı yok.

Açıkça küfrediyorlar Atamıza.

Kafir bile diyorlar kafir.

Kendilerini Allah’ın yerine koyup, Allah adına yargılayan ve hakaret eden bu insanların, bugün yaşamlarını borçlu olduklarına söyledikleri ne yenilir ne yutulur.

Ahmet söylüyor gidiyor.

Mehmet söylüyor gidiyor.

Hasan söyleyip gidiyor.

Mustafa da söylüyor saçı sakalına karışmış vaziyette.

*

Benim memurum işini bilir bir kaymakam da çıkıyor, sahip çıkıyor ağzı bozuğa.

Diyor ki, “Kıymetli alim”.

Alim?!!

Hey kaymakam hey.

Yolun açık olsun.

Sen de kaptın bir yer.

Önün açık.

Artık dile dilediğini.

Benim memurum !

İşini bilen memurum!

*

Bu ülkenin elbette memurları da var.

Aynen “Burada hakimler var” dedirtenler gibi.

İyi varlar.

İyi ki!