Parti Genel Başkanlığına giden yolun ilk temellerinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterilmesinin öncesinde başladığını sonrasında da devam ettiğini söylerler.
Siyasetin duayen diye tabir edilen tecrübeli abileri, ekmeğini kalemiyle kazanan gerçek gazeteciler önemli siyasi açıklamaların, söylemlerin içerisinden bazı kelimeleri süzerek ayıklayarak detayların ayrıntılarda gizli olduğunu da bilerek birçok şeyi açığa çıkartırlar.
2009 yılında Genel Başkan rahmetli Baykal’dı.
Parti Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayını açıklayacaktı. Açıklamanın yapılacağı tamamen dolu salonda hiçte alışık olunmadık sözler duyuldu.
Haydi Kemal Bey haydi kalk, İstanbul diyorum Büyükşehir adayı diyorum, gözünün içine bakıyorum ama hareket etmiyor.
Espri miydi, manalı bir söz dizimi miydi kimse üzerinde durmadı gülüştüler. Bu açıklama kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayı yapmıştı ama bu tanıtım şekli belleğinde nasıl bir iz bıraktıysa, o anı hiç unutmadı.
2010 yılında partiye Genel Başkan oldu.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partisinin geçmişine, ideolojisine yakışan, seçmenlerinin güvenini ve oyunu alabilecek bir Cumhurbaşkanı adayının ismini açıklaması beklenirken,
Sağ ideolojiyi benimseyen, İslamcı muhafazakâr kesimlerin dışında pek kimse tarafından tanınmayan, aslında bu ülkeyi de pek tanımayan,
Saygınlığı dürüstlüğü herkese örnek olabilecek bir isim öneriyoruz, kendisi bu konudaki düşüncelerini aktaracak gibilerinden abuk sabuk bir iki cümleyle partisinin ve yandaş partinin ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İslamoğlu’nun adını açıkladı.
Herkes şaşırmıştı hemen kim bu aday tartışmaları başladı.
Gazeteciler tabanınız adayınızı benimsemedi, oy vermeyeceklerini söylüyorlar dediklerinde.
Tıpış tıpış gidecekler oy verecekler dedi.
Seçmenlerini adeta emir komuta zincirine tabi paralı askerler sınıfına sokmakta hiçbir sakınca görmedi.
Genel başkanın bir türlü anlayamadığını,
Seçilemeyen, aslında seçilmesi de mümkün olmayan Ekmeleddin Bey nerede siyaset yaptığını, bulunduğu yerin olması gereken yer olmadığını anladığında!
Siyasetteki gerçek yerini aradı buldu, kısa bir zaman sonra da seçimlerde rakibi olan Cumhurbaşkanı adayının en sağlam destekçilerinden birisi oldu.
Ülkemizde de dünyanın diğer ülkelerinde de siyasi partiler iktidar olmak için vardır. Siyasi partilerde seçim sonuçları çok önemlidir.
Bizim siyasetçilerimiz bazen sayılardan şikâyet ederler, bazen de sayıların arkasına sığınırlar.
Mesele, konum ve zamanla ilgilidir.
Süleyman Demirel siyasi literatürümüze birçok şeyi! soktuğu gibi bulun 226’yı düşürün hükümeti sözünü de sokmuştu.
Her ne olursa olsun iktidarı bırakmak istemeyen ülke siyasetçilerimiz, ancak sayısal çoğunluklarını kaybettiklerinde iktidardan ayrılırlar.
Başarısızlık hatta sürekli başarısızlık veya benzeri bir şey karşısında medenice koltuktan ayrılmak çok eskilerde kaldı.
Nezaket dışıydı, utanılası bir durumdu.
Bunca yenilgiye bunca hezimete karşılık 2018 yılında hala Partinin Genel Başkanıyken, partililer bu başkanla bu iş yürümüyor diyerek kongre için imza toplamaya başladılar.
622 imza gerekiyor, 605 imza toplanabildi denildi.
Genel başkan birkaç oyun arkasına sığınarak güvenoyu tazelemekten imtina etti.
Yok yok kendine güvenemediğinden kongreden kaçtı. (Bu şimdi daha doğru bir tanımlama oldu)
2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri kapıya gelip dayandığında seçimlere de iki aydan daha az bir zaman kala Partisinin Cumhurbaşkanı adayını açıklayacaktı, aday belliydi belli olmasına ama kamuoyuna da layıkıyla gerektiği şekilde takdim edilmesi lazımdı.
Aday Türkiye Cumhuriyeti’nin en eski, en köklü partisinin adayı olacaktı, kamuoyuna seçimlerin en iddialı en güçlü adaylarından biri sunulacaktı.
Cumhurbaşkanı adayını takdim ederken
Gel bakalım Muharrem dedi.
Genel Başkan olduğu 2010 yılından buyana 4 genel, 2 anayasa referandumu, 2 yerel, birinde de bizzat kendisinin aday olduğu 3 Cumhurbaşkanlığı seçimi geçirdi.
Partisini hiçbir seçimde ülke genelinde birinci parti yapamadı.
Birileri kardeşim seçimdir bu yenmek de var yenilmekte var diye dursun,
Geçmişi hatırlayanlar detayların bir yerlerde gizlendiğini görmüş olmalılar.
Sayın Başkanın en yüksek perdeden özgüven patlaması yaşadığı, egosunun tavanlara vurduğu zamanlara çok rastladık.
Yakın siyasi tarihimizde kandırdılar, kandırıldım veya günah işleme hakkını kullanmıştır gibi bizim ülkemizden de başka bir yerde rastlanmayan siyasi söylemlere üzülerek kızarak da olsa çok kez tanıklık ettik.
Ama konumu sürekli tartışılan bir Genel Başkanının,
Parti başkanlığını, geçmişi temiz birisi çıkarsa bırakırım demesine ilk kez şahit olduk.
İnsanın buna bardağı taşıran son damla demesi kendi zekasına saygısızlıktır.
İşte bu son söz
Gerçek kimliğin ne olduğunu, detaylarda ayrıntıların aramasına gerek bırakmayacak kadar net, açık ilk ağızdan yapılmış bir kişilik ikrarıdır.
Biz mi?
Kandırılma hakkımızı da günah işleme hakkımızı da dibine kadar kullanmış bulunuyoruz.