Bir televizyon kanalında oynatılan ve ismini anımsayamadığım filmde;  maden ocağında mahsur kalan işçilerin kurtarılması için yapılan çalışmaları izlemiştim. Yeryüzünden delik açılarak gerçekleştirilen filmden daha bir hafta geçmemişti ki, Şili’deki meydana gelen olayda, 33 işçi yeryüzünün 622 metre derinliğinde göçükte kalmıştı. Günlerin günleri kovalayıp işçilere ulaşmada başarı sağlanamayınca bu işçilerden ümit de kesilmişti. Ama hani bir söz var ya, “öldürmeyen Tanrı öldürmez” diye. Mucizelere inanmak gerektiğini bu olay ortaya koydu. Göçüğün meydana geldiği tarihten tam 17 gün sonra sağ oldukları bilgisine ulaşılan işçileri kurtarmak için seferberlik ilan edildi. 6 ayrı ve 15 santimetrelik delikten yiyecek ve içecek ulaştırılarak başlatılan çalışmalar ta bugünlere kadar geldi. Nihayet kurtarmada da düğmeye basıldığında nefesler tutuldu. 2 aydan fazla bir süredir maden ocağında kalan işçileri kurtarmak için 72 santimetrelik tüplü üniteye sığabilmek için egzersiz ile birlikte diyete giren işçiler teker teker çıkarılırken yeryüzüne, dünyanın tek bir noktada buluştu.

Mucizeye tanık olmak bunun adı.

Evet bunun adı mucize.

Yeryüzünün yüzlerce metre altında göçük meydana geliyor ve o panoda çalışan işçiler de, sığınaklara ulaşarak canlarını koruyorlar ve aradan geçen 17 gün sonra yeryüzüne “biz yaşıyoruz” mesajını ulaştırdıktan 2 ay sonra da kurtarılıyorlar.

İnanılır gibi değil.

İzlerken boğazı düğümleniyor insanın.

Yutkunamıyor.

 

**

 

17 Mayıs tarihinde de Emeğin Başkenti ünvanını taşıyan ve sürekli horlanıp itilen Zonguldak’ta da grizu patladı.

Madenciler şehit düştü maden ocağında.

28’nin cesedine ulaşıldı günler sonra.

Sadece ikisinin cesedi kaldı Karadon’daki ocakta.

Ceset ulaşılamayanlar.

Canlı değil.

Ve günler günleri kovalasa da cesetlerine ulaşılamadı.

Ulaşamadılar.

 

Ölümlerini “güzel” olarak değerlendirenler acaba Şili’deki bu olayı izlerken ne düşünürler.

Bilinmez!

Bilinemez!

Zonguldak’ta böyle bu işler.

Zonguldak’ın sahibi yok çünkü.

Zonguldak’ta yaşayıp da Zonguldaklı olamayan vekiller ile bugünlere sürüklendi.

Zonguldak’ta iki tane yiğit yatıyor maden ocağında.

Tek başlarına.

Yapayalnız…

Ve beş aydan bu yana.

 

**

 

 

Zonguldak’ın kaderi bu.

Kadersiz Zonguldak ıssız bir adaya mahkum edilmiş sanki.

Ne adını ne de halini soran var.

Her tarafı yalnızlık.

Sahipsiz.

Şakır şakır vergi ödeyen ve ülkeye katma değer yaratmada en önde koşanlar arasındaki Zonguldak’ın ülkenin birlik ve bütünlüğüne saygılı olması mıdır suçu?

Nedir?

 

**

 

Emel Taşcıoğlu’nun “Yüce dağ başında bir garip kervan” türküsünü dinliyorum.

İçim acıyor.

Ve bırakıyorum kendimi türküye:

 

“Yüce dağ başında bir garip kervan Anam dizlerimde kalmadı derman Nazlı cânân (yar) oturmuş yazıyor ferman Anam vurdular beni olur mu böyle Kınamayın a dostlar kaderim böyle Yüce dağ başında bir garip mezar Anam vurdular beni yarelerim sızlar Nazlı cânân (yar) oturmuş türkümü yazar Anam vurdular beni olur mu böyle Kınamayın a dostlar kaderim böyle.”