Sonbahar mevsimiyle birlikte depresif olaylarda artma olacağına dikkat çeken uzmanlar,. “dikkat!” diyor.

Uzmanların görüşlerine  bakıyoruz:

Efendim, sohbaharın gelmesiyle birlikte havaların serinleyip erken kararması, güneşli gün sayısının azalması gibi değişikliklerin ruh sağlığı üzerinde etkisi varmış.

Ve bu değişimin etkisine bakar mısınız?

-Cinsel istek azalması.

-Sıkıntı.

-Çaresiz ve neşesiz sinirli ruh halleri.

-Uykusuzluk çekme.

-Yorgun ve bitkin uyanma.

-Davranışlarda yavaşlama.

-Geçmişe dönük pişmanlık duygusu.

Depresyon yaratabilecek unsunların tümünü bakıyorum da, birkaç tanesi hariç hepsi ben de var.

Yaş meselesi tabi ki.

50 ye yedi koymuş ve gidiyoruz.

Biz böyle isek… Üfff! Gerisini siz düşünün.

Peki bu depresyona  karşı ne yapılabilir miş?

-Pozitif enerji alınabilecek dost ve arkadaşlarla olunabilirmeli.

-Hafif ve sulu gıdalar alınabilmeli.

-Kafeinli içecekler yerine bitki çayları içilmeli. Ve özellikle de nane çayı.

-Ilık banyo.

-Hafif egzersiz ve yürüyüş.

Peki bu depresyona kimler girermiş?

-Aşırı sorumluluk sahibi, titiz ve kolayca suçlanma eğilimi olan kişeler. (Benden bahsediyor herhalde.)

Bir de bu işin genetik boyu varmış.

-Ailesinde daha önce deprasyon geçiren kişiler de daha yatkın ve yakınmış.

-Aşırı üzüntü ve mutluluk da tetikleme yapıyormuş depresyona.

Yani?

Çok mutlu olmak da yasak ha!

Vay anasını.

Güneşin sürekli kapattığı mutluluk gökyüzünde mutluluk da aramamalı.

Üzülmek de yanlış.

Peki ne yapacağız biz?

Çayda çıra mı oynayacağız?

**

Yaşamın içinde sevinçli olay yaşamak iyice zorlaştı.

Mersin Belediyesi’nin eski Basın Müdürü ile konuşurken karşılıklı yakınmalarımız oldu. Müdürlük sınavına 30 kişi girmiş ama kazanan 4 kişiden biri olmasına rağmen  haksızlıklarla boğuştuğunu anlattı. Hiç tahmin etmediği kişilerin ihanetine uğramasının  canını çok yaktığını ifade etti.

Hatta  “besle kargayı oysun gözünü” dedi.

Ooooo kargalar  kargalar kargalar…

Sıra sıra dizilmişler.

Mantar gibi çoğalıyorlar.

Hep ihanet ve nankörlük içindeler.

Nerede yok ki?

Mersin’de var da burada yok mu?

Şurada yok mu?

Olmayan yer yok!

Ama yine de besleniyorlar.

Bilgisizliklerine ve tüm cehaletlerine rağmen kargalık yaparak günü kurtarma başarısını gösteriyorlar.

Bu iş böyle!..

Bir yere kadar.

Sonrasında bir tilki gelip aptallığı ile alay ederek peynirini çalıncaya kadar.

**

Bu arada telefon geldi yazımın konusunu paylaştık. “Depresyon” deyince güldü.

“Ya bu konu bataklık” dedi.

Depresyon konusu bataklık ilginç bir deyim.

Ama kim depresyon yaşamıyor?

Kimin depresif olayları yok?

Oysa hepimizde şöyle veya böyle ruh sağlığı konusunda doktorluk iş var.

İhtiyaç bu.

Keşke herkes bir psikoloğa gitse.

Kendini dinlese.

Ve bundan da korkmasa.

Kimbilir, yaşamı yeniden sıfırlama şansı mı olur ne?

**

Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’nun konuyla ilgili açıklaması nasıl da savurdu beni.

Sahi ben de mi depresyon geçiriyorum.

Olabilir.

Ayıp değil ya.

En iyisi bir doktora gitmeli.

Haydi var mı kendinden korkmayan?