AĞUSTOS ayı ile barışık değilim hiç.  Kendimce nedenlerim var. İnsanın insana yaptığı kıyımların, yaşattığı onulmaz acıların gerçekleştiği bir zamanın parçası da ondan. Auschwitz toplama kampı katliamları, Hiroşima ve Nagazaki’nin atom bombasına deney alanı yapılarak yerle bir edilmesi insan belleğinin silemeyeceği zulüm örneklerinden. Sonuçları ölümler, yok edilen iki kent ve radyasyon etkisiyle günümüze dek uzayan sakatlıklar ve hastalıklar... Buna karşın ibret almıyor insanlık. Savaşlar değişik adlarla değişik boyutlarda sürüp gidiyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde barış, insan sevgisi, kardeşliğin yerine bağnaz milliyetçilik, ırkçılık boy atıyor gezegende.                                                                                                                          Bu yazıda politikadan söz açmayı amaçlamamıştım. Ama takvimde ağustos ayında yaşananlara  göz atınca olaylara da değinmeden geçemedim.
Ağustos ayı sanat dünyamızı da sarsmış aslında. Pek çok değer yitirmişiz. Şimdilerde gençlere, bırakın şiirlerini ya da kültürümüze katkılarını, adını bile unutturmaya çalıştıkları Tevfik Fikret ağustos ayında aramızdan yitip gidenlerden. Sahi medyada hakkında herhangi bir yazı ya da programa ilişti mi gözünüz? Sonra Can Yücel, Turgut Uyar ve İlhan Berk de ağustos ayının aramızdan aldıklarından. Şair Turgut Uya’rı 22 Ağustos 1985’de yitirmişiz. Yazın dünyamızın önde gelen değerlerinden biriydi. Şiirimize Cemal Süreya ve Edip Cansever’le birlikte yeni bir soluk getirdi. Şiirlerini severek okuduğum, dostlarla paylaştığım şairlerimdendir benim de. Yaz sıcakları ile artan ülke tansiyonun  insanı bunalttığı şu günlere Turgut Uyar’ın “Çok Üşümek” şiiri denk düşer diye düşünüyorum. Yaşantımız boyu ne çok üşüdüğümüzü, birilerinin bizi hep üşüttüklerini de anımsamış oluruz:   

“Bir Kalır uzun resimlerde anısı
sakallarımızın
Urban içinde Üşüyüp Üşüyüp
kaldığımızın
Bir Kalır yanık yağlar kokusu şehirlerde
Uzun nehirlere binip uzaklaşmadıkça
Bir Kalır yabancı yataklarda o oteller
Meydanlar heykeller sizin olmadığınız
o her yer
O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler
Bir Kalır uzun duvarlar ve onların dipleri
Bir Kalır Yılgın Adamların hep "Evet"
dedikleri
Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti
bütün  yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun
sakallarımız
Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın
bir gün
Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok
Üşüdüğümüzün.