Sohbetin konusu, “neleri konuşuyoruz yahu!” oluyor.
Neler/neleri konuşmak?!!
Çay!
Şurada çay 20 lira olmuş.
Vay anasını.
Küççücük bardak hem de.
Ya maliyeti ne?
Sonra hangi çayı demliyorlar?
Ardından “yahu çay ısmarlamayı bırakın, iki bardak çay içmeye korkuyor insan” yakınmaları.
Sahi nedir çayın maliyeti?
Nedir?
Olur ama bu kadar kazıkçılık olur mu?
**
Eskiden “hadi gel iki tek atalım” teklifleri olurdu.
Teklif kabul edilip mekanlara gidilince de, garsona gizlice işaret edilip hesap istenirdi.
Eyvah kızılca kıyamet o zaman kopardı.
Kavganın sebebi şuydu:
“Hesabı ben ödeyeceğim”, “hayır ben ödeyeceğim.”, “sen masaya sonradan geldin” falan filan.
Garson adisyonu kime vereceğini şaşırırdı.
Ah ne günlerdi o günler.
Ya şimdi?
Şimdi öncelikle “gel hadi iki tek atalım” teklifi öldü.
Ve “Alman usulü” muhabbeti başladı.
Biraz daha ilerisi “içeceğimizi biz getirelim” oldu.
Ve adisyon istenirken, “ben ödeyeceğim” kavgası sona erdi.
Hoppala yavrum yaz geldi, çarşıya kazık geldi.
**
Devir deviri aratıyor.
Eski dostluk ve arkadaşlıkların arasına hayat pahalılığı girdi.
Düğünlerde altın takma yarışı biteli çooookkk oldu.
Altının gramı kaç lira?
Hele hele çeyreği?!!
Yaz geldi işte.
Düğün davetiyeleri geliyor ardı sıra.
Düşün düşün yaştır işin!
Elde avuçta bir şey olsa seve seve paylaşırsın.
Yok ise ki yok!
Zarfın içine iki yüzlük veya iki ikiyüzlük ile günü kurtaracaksın.
Günlerin gündemi böyle.
Kimin umurunda Ereğli?
Ereğli batsa kimse kılını kıpırdatmıyor.
Üç maymun oldu üçyüz değil, üç bin değil, üçyüz bin mi oldu nedir?
Görmeyen görmeyene.
Duymayan duymayana.
Konuşmayan konuşmayana.
Çay yirmi lira olmuş yirmi.
İç içebilirsen!