Kasabanın gündemini uzaktan yerel basın üzerinden takip etmek ile kasabaya gidip olanı biteni yerinde öğrenmenin arasında oldukça önemli farklar oluyor.

Hoş geldin birader, sen nerdesin be, nasılsın faslı bitip eee ta ta ne va ne yok diye sorunca.

Yemeli içmeli gezmeli tozlamalı! basın toplantısına gönderme yaparak ya 32 kısım tekmili birden, aşk ihanet intikam itiraf hepsi var diyorlar yada onu bırak onlar eskilerde kaldı deyip sen neymişsin be abi şarkısını mırıldanıyorlar.

.........................

Birkaç gün önce kasabanın eski fabrikasının atanmış Mühendis Genel Müdürü, gazetecilerin karşısına geçip, neredeyse 40 yıldır kasabalının kasabayı emanet ettiği seçilmiş Belediye Başkanına, parmak sallayıp, işi ayar vermeye kadar götürmüştü.

Belediye’nin gelir kaynaklarını iyi bildiğini, fabrikanın Özel Endüstri Bölgesi olmasından dolayı kasabalının zarara uğramayacağını söylemişti!

Fabrikanın satılacağı falan yok, söyleyip de suç işleme, hem lojmanlar bu alanın dışında kalıyor, oradan paranı almaya devam edeceksin derken ufakta bir uyarıda bulunmuştu!

Söyle bakalım, suyu kimden alıyorsun!

Bir yatırım ruhsatı için yanına gittim, çabuk çıkmasını istedim! kasabaya faydası olacağını söyledim, o da hemen halletti! diyerek, rutin bir belediye hizmeti işini kendisine özel ayrıcalıklı bir muamele zannetmişti.

..................................

Sıraya, seçilmiş TSO Başkanını alıp, Ben Mühendisim rakamla konuşurum, faturalar önümde 65 milyon dolar para veriyorum, buna en çok Ticaret Sanayi Odası Başkanının sevinmesi lazım (ne demekse) bu kadar para yatırıyorlar mı? sorun, diyerek üyesi olduğu odayı da uyarmıştı.

Bizdeki işçi alımlarında zinhar torpil olmaz!

Sanat mektebinin mezunları sınavları geçemiyor, destek verelim kurs açalım dedim, diyerek hocalara da ayrı bir parantez açmıştı.

Öküzün altında buzağı aramanın anlamı yok!

Allah’ı var ne suyunuzu keserim! ne bu kadar mal ve hizmet alımını sizden keser, başka yerden alırım! ne de hocalar yetersiz! demişti.

............................

En önemli konuya sıra gelince, biraz beklemiş, ortamda bulunan onca gazetecinin düşünemediği soruyu büyük bir fedakârlık örneği göstererek kendi kendine sormuştu.

İnsan kendini zehirler mi?

Soru karşısında şaşkınlıktan ne diyeceklerini şaşıran basın mensuplarını zorda bırakmamak için cevabı da yapıştırmıştı.

Bende burada yaşıyorum.

Devlet denetliyor, bacalardan zehir çıkmıyor!? Bakanlık verileri görüyor!? Geceleri filtreler kapatılmıyor!?

Rüzgâr estiğinde şehrin üzerinde serbest dolaşıma çıkan stok sahalarındaki içinde nelerin olduğu bilinen tozların! kapalı stok sahaları yaparak seyahatlerini sınırlamayı düşündüklerini bile söylemişti.

Muhabbet ısınmaya başlamıştı.

Bacalardan zehir falan çıkmıyormuş, Bakanlık görüyormuş meseleyi biraz abartıyorsunuz galiba dedim

Efendi Abi (bana diyor, biraz da kafa yapıyor) Devletin, bir başka kurumu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Hava Kalite İstasyonunun raporları, kasabanın önemli STK’sı Kepçep’in bültenleri ne diyor bir bakalım mı?

Kasabalının temmuz ayındaki 735 saatin 241 saatinde, ağustos ayındaki 743 saatin 106 saatinde iyi olmayan, canlı yaşamına zararlı tozlaşmaya maruz kaldığını,

Yılda milyonlarca ton kullanılan hammadde ve hurdanın stok sahalarına nakli, üretim sırasında 100 binlerce ton cürufun, bacalardan çıkan gazların, tozların,

Yine Devlet’in Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün tozlaşma ölçüsü olan Partikül maddelerinin cıva kurşun vb. kanserojen kimyasal maddelerle nem eşliğinde birleşip aside dönüşerek canlıların üzerine yağdığını söylemiyor mu?

Sayfa sayfa açıklanan bu bilimsel verilere ne buyrulur!!??

.....................

Hani 2050 yılında yani 25 yıl sonrasında 0 emisyon hedefleniyor ya,

Kasabalı da merak ediyor,

Sağlıklı ortam limitinin, yılda aşılabilir üst sınırı 35 gün olması gerekirken,

2021 yılında 220 gün,

2022 yılında 145 gün,

2023 yılının ilk 9 ayında 90 gün aşıldığı,

Yine onu da denetleyen aynı devletin diğer kurumlarının raporlarında açıklanan verilere göre, bu aşımlarının genellikle ve de nedense gece 21 ile 04 saatleri arasında yoğunlaşmasının, anlaşılabilir, mantıklı bir açıklaması var mıdır?

Tam bu arada bir başka arkadaş bıyık altında gülerek.

Birader bende merak ediyom ya bu saatlerde ne Simitçi Asiye’nin fırını, nede Pideci Kuru Ali’nin fırını açık olur acaba bu kirliliği kim yapıyor?

.......................

Kasabalı bu kadar atarlı giderli, parmak sallamalı, salvolara karşı, Reis ne diyecek? Ortalık fena karışacak diye beklerken.

Cevap, yerel gazetelere düştü.

Başkan hem Mühendis hem rakamlarla arası iyi olan Genel Müdür’ü pek muhatap almamış, basın toplantısında söylediklerini de ciddi bulmamış. Genç ve tecrübesiz olduğunu, kendi fikirlerini değilde birilerinin sözcülüğünü yaptığını söyleyip bu 65 milyon dolardan Belediye’ye neden üç beş bir şey düşmedi diye sormuş.

....................

Vakit ilerlemişti, sohbetin sonuna doğru sordum.

İyi de birader, sence bu Genel Müdür’ün ne demek istedi?

Doğma büyüme kasabalı, kasaba sevdalısı, fabrikadan emekli arkadaşım gülmekten zar zor konuşabildi.

Gardaşcum hala anlamadım mı? sen benim kim olduğumu bileyon mu? dedi ya.

Nuri ÖZTÜRK / KASABA