Hayatın inişli çıkışlı yollarında sürdürüp duruyoruz yaşama serüvenimizi. Kimi zaman neşeyle kimi zaman hüzünle. Soluk alıp verdiğimiz bu coğrafyada ise daha çok acıyla. İnsanı dört bir yanından kuşatan yeni dünya düzenine uyum sağlama beceriniz varsa hayat size güzel. Yok siz dünyada insanlara, tüm canlılara yönelik zulüm, şiddet, ayrımcılık gibi davranışlara karşı mücadele verenlerden iseniz, işiniz zor. Hayatın acımasız yüzü ile karşı karşıyasınız. Bana kalırsa insanlık durumumuza sıkça göz atmakta yarar var. İnsan olmanın normlarını hiç unutmadan; başta doğa olmak üzere tüm canlılara özenle davranmak, paylaşımcı olmak, farklılıklara saygı göstermek, savaşı değil her durumda barışı yeğlemek, insanlık ödevimiz olduğunu unutmadan. Elbette içinde bulunduğumuz emperyalizmin, ırkçılığın, din sömürüsünün, yalan makinesi haline dönüştürülen medyanın, kara paranın ve rantın tıkır tıkır işlediği bir acımasız dünyayı da göz ardı etmeden. Demem o ki insanlığın geleceği için, emeğin, düşünceyi ifade özgürlüğü, haberin serbestçe dolaşımı hak ve hukuk için safları sıklaştıralım.
Geçtiğimiz Hafta Zekeriyaköy’de kızımın yanında dört günlük kısa bir tatil yaptım. Torunlarım Deniz’le Ateş’i özlemişim. Deniz bir ara yanaştı. Alçak sesle “Dede kaç yaşında oldun? Neden daha uzun kalmıyorsun? Hep işim var diyorsun. Başkan değil misin sen? İşini başkasına bırak, bizimle otur.”
Deniz 8 yaşında, Böyle bir çıkış beklemiyordum. Usulca çalışmanın insana yararlı bir yöntem olduğunu anlattım. Elbette Deniz’e bizim kuşağımızı, bütün olumsuzluklara karşın hep ayakta kalmayı ustalarımızdan öğrendiğimizi anlatamazdım. Ve çok gerçek dost biriktirdiğimi de. Ve o dostlarımla mesleklerimiz ayrı olsa da emeğin kutsallığında hep omuz omuza mücadele verdiğimizi de… Belki yüzümüzden gülümsemeyi hiç eksiltmediğimizi de… Umarım dedesine hak verecektir büyüdüğünde…
Yazımı bu kez bir sevda şiiri ile sonlamak istiyorum. Gençliğimizde dilimizden düşmeyen bir şiir Ahmet Muhip Dranas’tan Serenat;
SERENAT
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ…
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen bir öpüştür dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ…