12 Eylül faşizminin ardından Orhan Aldıkaçtı’nın hazırladığı Anayasa ile yeniden demokrasinin güdümlüsüne dönüş sürecini hatırlayanınız var ise, bilirler “satarım sattırmam” olayını.

Cunta, “Biz demokrasiye dönüyoruz” diye dünyaya hava basarken, sadece izin verdiği partiler ve adaylar seçimlere katılabildi.

Parti seçime katılabilme hakkını cuntadan,

Partinin aday gösterdiği de cuntadan izin olmadan olmaz!

Cunta ne derse o!

Hatta bilenler bilir “Horoz Partisi” bile vardı.

Yani, siz tutun Fransa Milli takımının logosu olan Galya Horozu’nu logo yapan partiyi kurdurun ve arkasında da kapı gibi durup destek pompasını çalıştırın.

Ama…

Bu halk size de oy vermesin.

Neyse!

Yani, o dönemde “seçime katılabilirsin” mührünü kapan üç parti vardı. Bunlar,  Milliyetçi Demokrasi Partisi ve Genel Başkanı Turgut Sunalp, Anavatan Partisi ve Genel Başkan Turgut Özal ve de Halkçı Parti ve Genel Başkanı Necdet Calp.

Bu üçlü cuntanın güdümündeki özgür olamayan medya ortamında televizyona çıktı.

Düşünebiliyor musunuz, cunta bile üç genel başkanın televizyonun karşısına genel başkanları çıkardı ve “konuşun bakalım” dedi.

Çıkıp konuştular.

Turgut Özal,  iktidara geldiğinde “Boğaz köprüsünü satacağım” dediğinde, eski Başbakanlık Müsteşarı da olan Necdet Calp öyle bir sinirlendi ki, masaya  bir baş soğanı parçalar gibi öyle bir vurdu ki!

“Sattırmam!” dedi.

Günlerce gazetelerin manşetini süsleyen bu olayı bugün niye hatırlatıyorum ki?

Sebebi şu:

Son yıllarda gündemde olan İstanbul’a kanal konusunda, yeni bir polemik başları.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan “yapacağım” der iken, İstanbul’un Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ise “Yaptırmam” diyor.

Yaptırır, yaptırmaz bilemiyoruz.

Zaman gösterecek  her şeyi de, bu konuda benim de bir görüşüm var diye ifade etmek istiyorum.

Dünyanın dört bir yanında deniz trafiğinin kanallarla sağlandığını biliyoruz.

İstanbul boğazında ise evet uluslararası anlaşmalar var.

Kontrolü biz de bir kanal neden olmasın!

İyi güzel de, neden Avrupa yakasına.

Boğazı geçebilmek için yıllardır Türkiye’nin tüm kaynakları köprülere ve Marmaray’a harcanmıyor mu?

Koskocaman Anadolu  neden sürekli  Trakya yakasına taşınır?

Anadolu’yu Trakya’ya boğdurdular.

Derler ki, yüzölçümün kadar konuş!

Yüz ölçümü Anadolu’da, kaymak ise Trakya yakasında.

Kardeşim kanal lazım ise oraya gitmesin.

Gelin gelin Anadolu’ya gelin.

Hem de daha ucuz.

Yer mi?

Buyurun, Karadeniz'in  Kefken'i ile Marmara'nın Körfez'inin arasına gelin.

İstanbul ve çevresindeki  rantı yükselteceğinize Anadolu’nun hakkını verin ve ulaşım hareketini Anadolu’ya çekin.

Hep O taraf.

Bizim taraf da var.

Bizim de isteklerimiz var.

Neden İstanbul?

Hem de, tam ‘yaparım-yaptırmam’ polemiğine de son verip, elele işimize bakarız.

BİR NOT: Lütfen elinize bir Türkiye haritası alıp, işaret ettiğim o bölgeye bir göz gezdirin.  Anadolu’nun hakkının nasıl yendiğini görürsünüz.