Vallahi de öyle billahi de öyle…
Orada !
Orada bir havaalanı var yakında.
Çok yakında.
Nerede mi?
Burada !
Bir kent düşünün ki, uçuyor.
Öyle uçuyor ki, ülkenin büyük şehirleri dışındaki bir çok ili de geride bırakıp nallar toplatıyor.
Hem de sosyo-ekonomik açıdan.
Ve de 32. Sıraya oturuyor.
Önü açık mı açık.
Sektöründe tekel olan ve çokça para bastığı için “altın yumurtlayan tavuk” olarak nitelenen sanayisi bile var ki, kanatsız kuş sanki.
Uç babam uç.
Bu uçuş ile açmış havasının alanını.
Demiş ki, bugünün teknolojisi ile pistini de yapar uçuş kulesini de kurarım.
Kurmuş ve uçmuş.
Ta ki, yıl 1992’nin Ekim’ine kadar.
O gün talihsiz bir kaza oluvermiş.
Adı üstünde kaza.
Kaza olmaz mı?
Olur !
Nerede olmuyor ki?
O kaza var ya o kaza…
Her şeyi bitirivermiş.
Kapanmış, kapatılmış.
Havaalanı.
Taaaa o yıl!
Aradan onca yıl geçti, dünya uzaya nerede ise dolmuş kaldıracak.
Uçaklar kısacık pistlerde vals oynayacak.
Uzaktan kumanda helikopterler çarşılara bir tur atıp gelecek.
Ama…
O havaalanı kapalı.
Bir yiğit çıkıp da, “Benim ufkum var, ben ileriyi görüyorum. Bu havaalanı niye kapalı duruyor?” dememiş.
Demiyor da !
Bir ara genel müdürlerden biri konuya duyarlılık göstererek proje de hazırlatmış ancak “görev ömrü” yetmemiş gerçekleştirmeye.
Tozlu rafların arasına gitmiş o projede.
Unutulmuşlar arasına.
Vah canım ülkem vah!
Diyorsunuz ki, lafın belini-melini getirme de, ne diyeceksen açık söyle.
Hah işte bu.
O havaalanı Karadeniz Ereğli’de.
Gülüç Irmağı boyunun Erdemir yakasında.
Orada bir pist vardı ve uçaklar inerdi kuleden aldığı direktiflerle.
Hem de çeyrek yüzyıl önce.
Düşünebiliyor musunuz 25 yıl önce var olan havaalanı bugün kapalı.
Akla zarar işler bunlar.
Akıl akıl gel de Ereğli’ye kon.
Ereğli’ye yeniden bir havaalanı kazandır.
Şu anda pist boyu da denize doldurulan cüruflarla iki kat uzamış Erdemir havaalanını yeniden aç da, bölge bir hareket görsün.
Demiryolumuz yok, hiç olmaz ise havadan ulaşalım dünyaya.
Dünya da bize gelsin.