Sakarya’da polisin kendi personeline gönderdiği “acil” ibareli mesaj halkı telaşlandırmış.
Neden?
Polisin bu hareketlenmesinin ardından bir endişe doğmuş tabi ki.
1150 polis birden sokakları keserse, meydanlarla konuşlanırsa halk ne yapsın?
Telsiz sesleri.
Emredersiniz sesleri.
Sirenler.
Kırmızı mavi yanan flaşörler.
Bir şeyler mi oluyor?
Nedir bu?
Darbe mi?
Operasyon mu?
Ya da bir başka bir şey mi?
Şey belli oldu.
Tatbikat!
Son yıllarda o kadar gerginleştik ki, sormayın gitsin.
En küçük bir normal operasyondan bile kırk tane anlam çıkarılıyor.
Bir okulda sürdürülen tatbikatı bile toplum farklı algılayabiliyor.
Ki, bu durumda bir de medya veya sosyal medya abuk subuk bir şey ortaya atarsa ortalık toz duman.
Uyduran uydurana.
“Yok yalan!” desen de inandıramazsın.
Hatırlayanlarımız vardır bir ara Ereğli’de de organ mafyası söylentileri alıp başını gitmiş ve dalga dalga tüm aileleri büyük bir korku sarmıştı.
Bazı aileler çocuklarını kendileri okula götürüp kendileri almaya başlamışken, böylesine gerçek dışı bilgilerin toplumu nasıl etkisi altına aldığını yaşayanlardan biri olarak “pes!” dediğim o kadar çok olay oldu ki.
Örneğin güpegündüz bir kamu kurumunda çalışmakta olan arkadaşımın biri telefon etmiş ve “şu anda organ mafyasını jandarma etrafını sarmış değil mi?” diye sorduğumda, “sen de mi?” diyebilmiştim. Çünkü böyle bir olay yoktu. Olmayan bir operasyona inanmış ve o yalan bilgiyle beni aramıştı.
“Yok! Böyle bir operasyon” desem de inanmamıştı.
Yine aynı olayla ilgili oturduğumuz semtteki kadınlar “Bu gazeteci bilir” diye yanıma geldiklerinde, “Sakın ola ki bu söylentilere inanmayın. Çünkü yalan. Hele çocuklarınıza bunları anlatmayın. Yangına körükle gidersiniz” diye bilgilendirsem de “Bu da bir b…. Bilmiyor” diye bakarak söylenip yanımdan gitmişlerdi.
Sakarya’daki olay bizim içine sürüklendiğimiz psikolojiyi çok güzel anlatan bir durumdur.
Hep gerginlik içinde yaşıyoruz.
Bize hiçbir gün huzur yok.
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki her yönden terör, baskı, sindirme, ötekileştirme ve ölüm kokusu geliyor.
Bir de siyasetin ağır üslubunu buna eklediğimizde, havada güneş yok.
Tümüyle bulutlu.
O bulutlar hiç maviye kesmiyor.
Üstüne üstlük bir de sis çöktü mü üzerine.
Nem kapmadığımız bir şey kalmıyor…