Kdz. Ereğli Ticaret ve Sanayi Odası?nın üyelerin aidatlarından sağlanan gelir ile yemekli toplantılar düzenlememe konusundaki hassasiyeti, ?yemek yeme iş yap!? anlayışını öne çıkardı.
Bir kentte hem ticaret ve hem de sanayi hareketini yaratmak ve o kentin sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesini sağlamaktır.
Kdz. Ereğli gibi bir kentte TSO?nun bu nedenle sorumluluğu büyüktür ve önemlidir.
TSO yönetimi, ilk günlerdeki acemiliğini ağır ağır atarken, ayaklarını yere daha sağlam basmanın meyvesini de topluma sunuyor.
Bunun birinci adımı yemekli toplantılardan vazgeçilmesidir.
İkincisi de, konuşabilme kültürüne sahip ve bu kent için dağarcığında fikri olanları bir araya getirmekti ki, bu da yapılıyor.
Üçüncüsü de kadrodur.
Yani, yatırımcıların önünü açan ve AB fonlarından da bölgeye kaynak aktarmayı bilecek kadroları oluşturmaktır.
Üçlü sac ayağının ilk ikisi tamamlandı ve her gün daha da deneyim kazanılarak devam ediyor.
Tek eksik kadrodur, uzmanların Ereğli?ye kazandırılmasıdır.
Açıkçası; Kdz. Ereğli TSO yönetimi, kente Ankara?dan, İstanbul?dan ve belki de yurt dışından bakabilecek vizyona sahip Ereğli dışından en az iki uzman eleman bulup getirmelidir.
Bu iki uzmana da çok iyi bilgisayar kullanan ve birkaç yabancı lisanı olan iki de sekreter bulunduğunda, bu akıllı kararın ne kadar doğru olduğunu birkaç yıl sonra görebilmek mümkün olur.
Konuya TSO?dan başlamışken aynen devam edelim.
TSO, Erdemir?in yüzünü Ereğli?ye dönmesi ve hastane yeri konusunda konuşma ve tartışabilme ortamları yaratarak olumlu işler atmaya devam etmeyi sürdürmelidir.
Gündem oluşturup ve davette bulunduğu kişi ve kurumlara da bildirerek toplantı öncesi hazırlık yapabilme şansı yaratmalıdır.
Örneğin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda; KEİB ile görüşmeler ve son durumlarla ilgili bilgiler alınarak, kurulduğundan bu yana geçen süreç konuşulmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Biliyorsunuz, KEİB için Karadeniz Ereğli?yi pilot bölge olarak öneren Alarko Holding?in ortaklarından Üzeyir Garih?e Kdz. Ereğli Belediye meclisi fahri hemşehrilik ünvanı vermiştir.
Dahası bu süreçte, Kdz. Ereğli Bozhane?deki Gümrük Yolcu Kapısı da açılmıştır.
Nasıl başlandı ve nereye gelindi?
Hatırlamakta yarar vardır.
Bir diğer önemli konu ise, Karadeniz Ereğli?nin büyümesi ve büyümesinin önündeki engellerin tartışılmasıdır.
Kdz. Ereğli?nin ağzındaki çürük düş gibi duran ve siyasi inat üzerine varlığını sürdürmekte olan Gülüç Belediyesi de masaya yatırılarak, çevre köylerin Ereğli?mize katılımının sağlanması için bir politika belirlenmelidir. AKP iktidarının çıkardığı 5393 Sayılı Belediye Kanunu?nun emrettiği küçük belediyenin büyük belediyeye katılımını engelleyenler, başta Başbakan Recep Tayip Erdoğan olmak üzere tüm hükümet üyelerine bildirilerek, Ereğli?nin büyümesinin önüne siyasi takoz olanlar uyarılmalıdır.
Kdz. Ereğli?de bir çilek zirvesi yapılmasına da öncülük yapabilir TSO. Bu konuda asıl sorumluluğu olan Ziraat Odası?nın ticaret ile fazla ilgilenmesinden dolayı yaşanan boşluğu da çilek üretimini teşvik edecek sonuçlara ulaşacak bir zirveyi gerçekleştirip somut adımlar attırabilir.
Bilenler bilir, geçmiş yıllarda ve özellikle Süleymanbeyler Köyü (Subaşı) ovasında onlarca kara tuğla ocağı sıralanırdı boydan boya. Kdz. Ereğli?nin her köyünde dere kenarlarında kara ocaklar kurulur ve vatandaş yapacağı evin tuğlasını kendisi üretirdi. Yani, Kdz. Ereğli?nin toprağından çok güzel tuğla olurdu.
?Şimdi neden yok?? sorgusu mutlaka yapılmalıdır.
Örnekler çoğaltılabilir.
Belki çok kişi bilmez de çocukluk anılarım içinde ki bir olayı da araya sıkıştırayım.
Okul tatillerinde Kandilli?den köye giderdik. Başveren Cuma Nahiyesi?nin (Ormanlı Beldesi) merkezinde Deli Şaban?ın (Şaban Üstün. Üstün Erçelik?in kurucusu) yağ fabrikası vardı. Evet evet yağ fabrikası. O yıllarda ayçiçeği ekimi yapıldığından nahiye merkezine yağ fabrikası kuran Deli Şaban, ay çiçeği yağı üretirdi.
Düşündükçe neler çıkıyor neler!..
Daha kendi kestanemizi tatlıya dönüştürüp ambalaj sanayinin gelişmesini de dikkate alarak ?kestane şekeri? üretebileceğimizi, çilek üzümümüz ile şarap yapabileceğimize de vurgu yapayım.
Olay bu sevgili okurlar.
Kurum ve kuruluşlar; üyelerinden kanun zoru ile aldıkları aidatları doğru işlerde kullandığında çok başarılı işlere imza atmak mümkün.
Önemli olan anlayış.
Koltuğa oturan ?ayağıma gel!? saplantısı ve tuzağına düşmeden, harcadığı kaynağın kendisine ait olmadığını ve bu kaynağı sağlayanların hangi zor koşullarda bu ödentileri yaptığını asla unutmamalı ve yürekleri titreyerek harcama yapmalıdırlar. Yönetenler üyelerine öncelikle giderek iletişim ağı kurmalı ve ?bizden talebiniz nedir?? sorusunu üyesinin tezgahının başında sormalıdır.
Ha bir de şu yemek işi var.
Üye aidatları ile yemekli toplantılar düzenleyip hava basanları hiç sevmem! ?Ben seviyorum? diyen bilin ki, arpalıkta yemlenendir. Bu nedenle binlerce lirayı yemekli toplantılara harcayanlar için ?Haram olsun, boğazınızda kalsın? diyenlerden biriyim.
Ramazan aylarında üye aidatları ile iftar yemeği düzenleyenlerden tepki alacağımı bile bile de bu haram etme ısrarımı sürdürürüm. Koltuğunu dolduramayan beyin fukaralarından bu nedenle sert tepki de alırım.
İftar yemeği veren elini kendi cebine atar, üyesinin cebine göz dikmez!..
Kdz. Ereğli TSO iyi yolda gidiyor gibi görünüyor.
Umarım dümeni sıkı tutar ve toplumsal konuların dışındaki alanlarda yol almayarak sorumluluklarının bilincinden uzaklaşmazlar.
20 yıldan bu yana toplumla kavga eden bir TSO şimdi barış sağlıyor.
En dikkat çekici olanlardan biri de, bu güne kadar TSO?yu yönetenler Atatürk Anıtı?na bile gidip törenlere katılmaz ve saygı duruşunda bulunmazlardı. Ne zor gelirdi de bu törenlere katılmazlardı bilemiyorum.
Ama yeni yönetim tam takım törenlere katılıyor.
Bu da ilginç değil mi?