‘Cüppeli Ahmet Hoca’ lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü’nün tutuklanması ve ardından yapılan yayınların temelini ‘seks’ oluşturuyor.

Cüppeli Ahmet’i gözden düşürmek için yapılan yayınların içeriğine bakıldığında insanın midesi bulanıyor.

Bu mu gazetecilik?

Tetikçi gazetecilik öyle sınırları aşmış ki, iftira, nefret, kin, yanlı ve yandaşlık tüm insani değerleri alt üst etmiş.

Cüppeli’yi kötülemek için neredeyse her biri seks senaryosu yazacak.

Yok yurt dışından kadın gelmiş.

Yok bilmem kim aracılık yapmış.

Yok şöyleymiş veya böyleymiş.

Cüppeli Hoca’nın özel yaşamından kime ne?

Kimi ne ilgilendirir?

Ve tüm bu ortaya atılanların bir noktada iftira olabileceği düşünülür ise ne olacak o zaman?

İftira atmak kadar alçakça bir şey olabilir mi?

Hele ki, bu iftiraların aynı sektörde rakibini yok etmek için kullanılıyor olması da düşünüldüğünde ortaya çok daha vahim bir durum çıkıyor.

Din adına iftira.

Rakibini saf dışı bırakma.

Hakaret.

Lanet.

Toplumu aldatma.

Bu tür kötü yolları rekabete bulaştırmak mı din?

Böyle insanların bırakıp şu bu dini de, insanlığı yoktur ki.

Hem insan değiller, hem de din maskesi giymişler.

Utanma duygusu da yerlerde iyice sürünmeye başladı bakar mısınız şu olaylara?

 

**

 

Cüppeli Hoca’yı tanımam bilmem.

Kimilerine göre din şaklabanı olabilir.

Müslümanlığı sömürüyor da olabilir.

Eleştirilebilir de.

Ama bir insanı yok etmek için belden aşağıya vurarak amaca ulaşmak lanetli bir yoldur.

Ayıptır.

Terbiyesizliktir.

Cüppeli Ahmet’i temsil ettiği düşünce veya savunduğu görüşleriyle değerlendirmiyorum. Çizgimin çok dışında bir kimlik kendisi.

Ama bilmem ne hesaplaşması adı altında, zinanın da suç olmadığı bir ülkede doğru ya da yanlış rakibini özel yaşamı nedeniyle vitrine çıkararak, tetikçileri tarafından dövülmesini istemek, seyretmek ve bundan da zevk almak ……….. dır!..

Durum eğer ki, din tekelcilerinin hesaplaşmasına bu seviyede yansıyor ve büyük rekabet “yok etmek için her şey mübah” olarak görülüyor ise, bu düşüncede olanlara ne kadar güvenilir ki?

Hani terbiye?

Hani saygı?

Hani dindarlık?

Hani kul hakkı yememe?

 

Tek kelime ile rezillik.

Midesi bulanıyor insanın bu insanlık dışı söz ve davranışları izleyince.

Lanet olsun!..

 

**

 

Gazetecilik denen mesleğin her geçen gün irtifa kaybetmeyi sürdürerek toplumun bilgi alma hakkı yerine, yedikleri elma şekerlerinin talebiyle meslek ahlakını katledenlerin de, bir gün kendileri için empati yapmalarının zamanı gelebilir.

Kalem ışıktır.

Bilgidir.

Yoldur.

Heyecandır.

Kalemini iftiralara alet yaparak kullananlar ‘empati’yi fark ettiklerinde iş işten çoktan geçmiş olabilir.

Mesleğin kirlenmesi toplumu da bozar.

Bu bozukluk da sadece bumeranga doğru gider durur.

Görünen veya görünmeyen köyün gösterdiği ve anlattığı da budur