Dudaktan bir çıkmaya görsün o söz, döner dolaşır gelir ve sahibini vurur!
Güm!..
“Ben demedim” demek anlamsızdır bu noktadan itibaren.
Söz çıkmıştır.
Gitmiştir.
Dolanmıştır.
Turlamıştır.
Eklemeler ve çıkarmalar yapılmıştır.
Belki mavi kırmızı olarak dönüş yapmış da olabilir ama;
Söz sözdür.
Geriye dönmüştür.
Gidişi “sır”dı, dönüşü ise orta malıdır.
Şuradan buyurun…
Sır ne demek?
Bir bireyin öz benliğinde saklı tutulup kalabilen.
Ne zaman ki, bir en güvendiği dahi olsa iki olur o an sır yoktur.
Sır ortaktır.
Bir rakamının ikiye dönmesinin bedelidir bu.
Ağırdır.
Ödemesi çok zordur.
Ağırdır.
Acıdır…
“Söyleme dostuna, söyler dostuna” sözünü boşuna söylenmemiş atalarımız tarafından. Öyle söylenmiş ki, üzerinden asırlar da geçse çok tazedir.
Sıcaktır.
Nemlidir.
Boğucudur.
Okun yaydan çıkmasından başka bir şekli de yoktur.
Fırlamıştır çünkü.
Gidecek.
Gittiği yerde de bir yeri vuracak…
Diyeceksiniz ki, “dilinin altında bir şey var” diye.
Olabilir de, olmayabilir de…
“Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.”
Kız kim gelin kim?
Merhum Kaymakam Mehmet Ulvi Ezgü’yü bilip hatırlayanınız var mı?
Bilip tanıyanlardanım.
O kaymakamın en büyük sırrını da kamuoyuna açıklayanım.
Ulvi Ezgü’nün ailesinin dahi bilmediği sırrı öldüğünde ödenti makbuzları ortaya çıktığında öğrenilmişti.
Merhum kaymakam; bir şehit polis çocuğunu okutmak istiyor. Vakfa başvuruyor. Çocuğun adını ve banka hesap numaralarını aldıktan sonra her ay yeterli miktarda parayı maaşından yatırarak gönül hizmeti yapıyor.
İşin en çarpıcı yanı ise; üniversite öğrencisi genç kendisini kimin okuttuğunu bilmiyor, tanımıyor.
Ne kadar onurlu.
Anlamlı.
Erdemli bir davranış…
İyilikler sır kaldığında anlamına yakışıyor.
Yoksa ayağa düşüyor ki, o iyiliği yapanın şımarıklığının bir anması olarak ortaya seriliyor.
İşte önümüz Ramazan.
Bu kutsal ayda da bir çok şımarık ortaya çıkacak ve yardım kolileri üzerinden siyaset bile yapacak.
Sır tutamayacak.
Yardımlaşma kültürünün canına okuyacak.
Ne diyelim; yoksulluğun gözü kör olsun.