Ekran başına kilitlenen milyonlar ne gördü İspanya-İtalya  finalinde?

Elbette futbol.

Futbolun estetiğini.

Heyecanını.

Gollerini.

Seyirciyi.

Stadı.

Kamera çekimlerini.

Ayrıca 4. Hakem Cüneyt Çakır’ı.

Gururlandık Çakır ile.

Avrupa finalinde bir Türk Hakemi yarı final maçı yönetti, finalde de bir arkadaşı ile birlikte 4. Hakem görevi yapıp, UEFA Başkanı Plati’nin elinden anı madalyasını aldı.

Sonra futbolcular geldi sıra sıra.

Gelirken kazanan kaybedenleri sıralanıp kutlayarak teselli edip uğurladılar.

Şampiyon İspanya’nın kupayı kaldırması en heyecanlı anıydı.

Hepsi süper.

Ve alkışlanacak olaylar.

 

Ama….

Türkiye’deki kulüp başkanlarının, yöneticilerinin, teknik adamlarının, futbolcularının ve özellikle de taraftarların bu finalden alacağı çok büyük bir ders var.

Futbol bir oyun.

Oyunun şekli de spor.

Durum bu iken, Türkiye’de iki takım taraftarı neden yan yana gelemiyor?

Neden maçlara kasatura pala ile gidiliyor?

Kulüp yöneticilerini ağızlarından çıkanı neden bilmiyor?

Taraftarları gaza getirip rakip takım hakkında yürüyüşleri neden düzenlettiriyorlar?

Benden olmayan benim düşmanımdır biçiminde taraftarlık neden algılanıyor?

 

Bu final maçının özellikle maç bittikten sonraki bölümleri ders olarak izlettirilmeli statlarda taraftarlara.

Bakın iki ülke insanı kolkola futbol maçı izliyor ama bir tane koltuk sökülüp atılmıyor sahaya.

Pet şişe atılmıyor.

Küfür yok.

Kazananı kaybeden alkışlıyor önce.

Üzüleni de kazanan teselli ediyor.

İzleyin bu finalin son sahnelerini.

İzleyin kulüp yöneticileri.

İzleyin teknik adamlar.

İzleyin rakibine öldüresiye tekme atacak kadar insanlığını kaybeden futbolcular.

İzleyin taraftarlar.

Tekrar tekrar izleyin.

Ve sonra Avrupa’da Türk takımlarının yapacakları özel maçların neden yasaklandığını da düşünün.

Bir yerde eksiklik var.

Biz spor yapmıyoruz.

Biz futbolu futbol olarak da oynamıyoruz.

Biz kulüp yöneticiliğini de, teknik adamlığı da, futbolculuğu da, taraftarlığı da rakip takımı ‘düşman’ olarak görüp, ‘ya kazanmak ya ölmek’ mantığıyla yapıyoruz.

Yani biz, şiddeti seviyoruz.

Yani biz iftiradan da vazgeçemiyoruz.

Yani biz yandaşlık ile sportmenlik arasına çizgi koyuyoruz.

Yani biz şu finaldeki sporun temel özelliği olan evrensel kardeşliği kendi aramızda bile şehirler arası dostluk temelinde bile göremiyoruz.

 

Tekrar ediyorum; Futbol Federasyonumuz  İspanya-İtalya finalinin maç bitim sonrasındaki görüntüleri statlarda dev ekranlarda üzerine de seslendirmeler yaparak oynatmalı.

Televizyonlarda ve sinemalarda bu görüntülerden derlenecek sporun düşmanlık olmadığı anlattırılmalı.

Reklam öncesi ve sonrasında çok zenginleştirilmiş ve sürekli değişim içinde olan kısa anonslarla şiddetten yana olan taraftarlar bir şekilde eğitilmeli.

Ancak böyle biz futbolun kalbine inerek sportmenlikle yeniden tanışırız.

Kolkola maç izlemeyi başardığımız anda da, Türk Sporunun var olan çıtasını nasıl yükseldiğini de hep birlikte görürüz.

Sporda şiddete hayır!

Hemen şimdi!

Hep birlikte...