İki lokma bir şey atıştırmak,

Yeni bir lezzeti keşfetmek,

İnce belli bardakta çayın demini arayıp  bulmak,

Ya da “çek bir lahmacun” diye  bağırmak.

Efkar dağıtmak isteğimizde meyhanenin de yolunu tutmak,

Yani istemek,

Servis istemek,

Tuzluk getir demek,

Bu yemeği değiştir demek,

Benim suyum nerede kaldı demek,

Saygı istemek,

Yani !

Hizmet istemek…

 

 

“Garson evladım bize de bir  bak” diye seslendiklerimiz,

“Buyurun efendim!” diye hemen bu seslenişe koşturanlarımız,

Verilen siparişleri getirmek için çırpınanlarımız,

Kafayı çektiğimizde nazımızı çekmesini istediklerimiz,

Onlar…

Kardeşlerimiz,

Dostlarımız,

Emekçilerimiz,

Bizimkiler…

 

İzlerim,

O arkadaşlarımı,

Gecelerinde gündüzlerinde.

Hep gülümserler

Kan ağlasa da içleri.

Sevmediklerine bile “buyurun” demek zorunda kaldıklarını,

Bilirim…

Onlar;

Onlar dediğimiz bizler!..

 

Bizimkiler dediğim  bizim Emekçi Beyefendilerimiz.

Şenol’u, Hayrettin’i, Selahattin’i, İlker’i, Utku’su, Dursun’u, Arif’i, Yüksel’i, Şaban’ı, Osman’ı, Mesut’u, Hakan’ı, Ali’si, göçüp gitse de Yaşar’ı.

Hepsi !

 

Yağmur’un altında seyrederken Deniz’i,

Hep hatırlarım Karadeniz Ereğli’deki o geceyi.

O gece.

O an.

O ortam.

Hepimiz oradaydık.

Orada ve biz ne kadar özgürdük.

Çaldı sazlar.

Söyledi, söyledi, söyledi işte.

Anlayıverin artuk a uşacum.

Neydi o sevgi ıslaklığı.

Sarılışlar.

Ve hep  birlikte “biz” deyişler.

 

Aradan geçti onca yıl  ama..

Unutmadım !

Bilirim ki siz de unutmadınız.

Ben de.

Birlikte paylaştığımız dostluk, kardeşlik ve arkadaşlık saatlerini, günleri, ayları ve yılları  unutmadım.

Nasıl  unutulur ?

Nasıl ?!!

Unutulmadı.

Halen daha buradayız.

Halen daha o yücelikte buluşuyoruz….