Kurban Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını peşpeşe kutlayacağız.
Bayramların hoşgörü temelli coşkusunu özgürce yaşamak mümkün değil ki.
Bayramlarda cezaevlerinde bu ülkeye yaşamını adamış onlarca, bilim adamı, asker, gazeteci tutuklu olarak cezalandırılırken, hangi bayramı kutlayacağız biz?
İşte Ankara Valiliği Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına bile yasak koydu.
Döverim diyor.
Biber gazı sıkarım diyor.
Yürüyemezsiniz diyor.
Yasak diyor.
Gel de bayram yap?
Biliyorum ki ülkemin dört bir yanından kanlı görüntüler gelecek yine.
Elinde satır ve bıçak dana kovalayanları izleyeceğiz ekranlarda.
Kan ve bıçak.
Ve ölüm!
Dünyaya rezil olmanın ötesinde, toplum olarak bu tuhaf görüntülerden utanmayacağız da.
Kes!
Doğra!
Sonra da gurur duy!
Sağlık ve eğitime yapılan hizmet ve bağışları daha çok önemserim.
Önce sağlık değil mi?
Kalkınmanın ve çağdaşlığa giden yol da eğitimden geçmiyor mu?
O halde?
Kaynaklarımızı ve yardımlaşmalarımızı daha yararlı işlerde kullanmayı istemek yanlış olabilir mi?
Bu çerçevede düşüncelerini özgürce kaleme alabilmek mümkün mü peki?
Hayır!
Tefe koyarlar.
Kafir ilan edenler bile olabilir.
Oysa her şeyin temeli önce insan ise -ki öyle- hoşgörüden uzaklaşmak insanlıkla ters orantılı değil mi?
Hoşgörü.
Saygı ve saygınlık.
Sevgi.
Onur.
Şeref.
Ahlak.
Paylaşma.
Ve bayram.
Bu güzel değerleri tadında kutlamak için kan akıtılmasa olmaz mı?
Kan yerine çiçek.
Ölüm yerine sevgi.
Satır yerine kucaklaşma.
İç acıtan görüntüler yerine ziyaret.
Daha içten ve samimi olmaz mı?
Önce kurban bayramı coşkusuyla sarıp sarmalanan ve yaraları saran bir ülkenin, yurdun tüm köşelerinde ellerinde ay yıldızlı bayraklarıyla Cumhuriyet Bayramı coşkusunda buluşmasından kim rahatsız olur?
Ya da kimler?