Dört bir yanı kan ve gözyaşı ile yoğrulan ülkemin coğrafyasında, yaşantınızı her şey yolundaymışçasına sürdürmek olanaksızdır. Elbette dünyaya kendi küçük pencerenizden bakmıyorsanız, şişkin egolarınız yoksa, insani duygularınız, vicdanınız sizi yönetiyorsa o zaman zorluktan da öte, sorumluluklarla da kuşatılmıştır yaşantınız. Çevrenizde “Ne çok vurdumduymaz var” diye şaşar kalır, öfkelenirsiniz. Katliamları, yıkımları, ölümleri, evlerinden yurtlarından göçe zorlanan insanları görmezden, duymazdan, feryatlarını işitmezden gelen duyarsızlarla, milliyetçiliği ırkçılığa dönüştürenlerle aynı toplumda bulunmaktan sıkıntı, hatta utanç duyarsınız. Zulme, şiddete, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı suskun kalan ne çok insan olduğunu görür, içinizde büyütürsünüz öfkenizi. Halkın haber alma, bilgilenme hakkı için uğraş veren gazetecilere siyasal iktidarın terörist, casus, vatan haini suçlamalarına seyirci kalan ne çok meslek örgütü, ne çok gazeteci müsveddesinin varlığına tanık olur, mesleği bu acınası duruma getirenlere lanet okursunuz.
Sorunlar bitmiyor. Olağanüstü hal ilan ederek savaş hukuku ile suskun bir ülkeyi kolayca yöneteceğini tasarlayan iktidar, çıkmaz bir yolun içindedir. Bir gazete başlığını bahane ederek Cumhuriyet Gazetesinin İnternet Sitesinin Genel Yayın Yönetmenini gözaltına alanlar gazetecilere gözdağı vermekten usanmadılar. Usta bir gazeteci, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile basının elde kalan yürekli gazetecilerinden biri olan Oğuz’u meslek örgütümüz her koşulda savunmayı ve yanında durmayı sürdürecektir. Böyle biline. Bir ülkede ceza evlerinde 160’a yakın gazeteci yazar traji komik iddialarla parmaklıklar altında ise siyasetçilerin, demokrasiden, özgürlükten, ilerlemeden söz etmesi açıkça kamuoyuyla alay etmektir.
Zor zamanlar. Bir yazıyı bile ağız tadıyla yazamıyorsanız, çizemiyor, haberleştiremiyorsanız bu nasıl bir basın özgürlüğü diye sorarlar insana. Bir kitabı okuyamıyor, bir tiyatro yapıtını gönül rahatlığı ile seyredemiyorsanız nasıl bir ülkede yaşam sürdüğünüzü sorgulayın bir. Sansürün illa da oto sansürün insanların yaratıcılığını engellediği bir ortam da elbette güzel sanatlardan da, bilimden de, akademik çalışmalardan da söz edilemez.
Bilemiyorum hukukçu olmamdan mı kaynaklanıyor ama ben hâlâ Türkiye’de adil yargıçlar bulunduğuna inanıyorum, evrensel hukuk normlarına aykırı yargı kararlarının karşısında duracak yargıç ve savcılar çıkabileceğine inanıyorum bu topraklarda.
Okurlarım bilir Gülten Akın has şairlerimden biridir. Onun güzel şiirlerinden biriyle yazımı noktalıyorum.
Ah Ülke
Demir akkor halinde, esas demirciler
yedi kat yerin dibinde ve görünenler sahte
önce evliyalar gibi resim veriyorlar
çerçeveden bir çıkınca bir çıkınca
kolları uzanınca örse
üstünde alanlar dolu zambak
vuruyorlar, vuruluyor düşüyor
zambak dönüşüyor lâl’e
Ferhad’ın kesik kolları bir değse toprağa
su uzakta birikiyor hâlâ
söylenti bu, kulaktan kulağa
Mavi kuşun sahipleri esas demirciler
bir gün masallardan dönecekler
-şimdi mi, burada mı, bu durumda mı?
şimdi aşk bile zorba