Çocuk canhıraş ağlıyor “eeeeeee.”

Annesi de, otomatiğe bağlanmış ağlamalar karşısında tüm kontrolünü yitirmiş bir öfkeyle basıyor tokadı çocuğuna.

Çocuk durur mu “eeeeee.”

Anne “Yok dedim oğlum (kızım) yok. Yoktan anlamaz mısın sen?”

Çocuk anlamıyor ve devam ediyor içini çeke çeke “eeeeeee.”

Çocuğunu susturamayan anne dayak faslı  bu kez daha da şiddetlendiriyor.

Bu olaya tanık olanlar da, ne yapacağını bilememenin çaresizliği içinde “yazık” diyebiliyorlar usulca.

Yazık!

Kime yazık?

Çocuğunun istediğini alamayan anneye mi?

İstediğini aldıramayan çocuğa mı?

Yoksa sisteme mi?

 

Sahil bandında yürümek işkence oluyor dar gelirli aileler için.

Eldeki avuçtaki belli.

Gezmek de ister gönül ama.

Dolmuş kaç kuruş. Üç beş kişi gidip gelmeyi de hesapla bakayım!

Of of!!!

Zor bu işler.

Sonra….

Sahile gelip bir iki tur atıp deniz havası almak ucuz değil ki.

Yol boyu, simitçisi, baloncusu, mısırcısı, dondurmacısı, pamuk şekercisi v.b sıra sıra.

Hangisini pas geçeceksin iki?

Birini atlattın diyelim, diğerleri sırada.

Çocuk ağlar, çocuğunun isteğini yerine getiremeyen ana-baba ağlar.

Sahil keyfi olur mu zehir!

Zemzehir!..

 

Sahil keyfi tuzaklarla dolu.

Tuzak dediğim özellikle çocuklara dönük işporta tezgahları.

Renkli mi renkli balonları görüp de hangi çocuk istemez?

Mis gibi simitten bir parça almak.

Hele ki dondurma, mısır, pamuk şekerler öyle iştah kabartır ki.

Çocuk ister.

Çocuk “para yok” sözünü anlamaz.

Bilmez ki nasıl kazanılır.

Bilemez.

Çocuk, başka çocukta var ise onda neden yok bunun dürtüsüyle talep eder.

Ve o talebini yerine getirmek için de en büyük silahı olan ağlamayı kullanır.

Öyle ya, ağlamayan çocuğu meme mi verilir.

Ağlayacaksın ki…

 

Sahillerdeki bu tuzaklardan gariban aileler korunmalı.

Nasıl mı?

Bu duruma da, “yönetici-yönetenler” çözüm bulmalı.

Yoksa.

Çocuk ağlar “eeee” diye.

Anne baba da, çaresizliğinin isyanı içinde basar tokadı tekmeyi evladına.

Bu suç kimin şimdi?

Çocuğun mu?

Ailelerin mi?

Yönetenlerin mi?