Tüm Dünya'da 20.11.2011 tarihinde Çocuk Hakları Günü kutlanır iken,UMUT VAKFI Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet Haberleri Zonguldak Yerel Medya Seminerlerinin 10.sunu gerçekleştirmek üzere Zonguldak,Karabük,Bartın,Bolu ve Düzce çevre illeri fikir işçilerini bir araya getirdi.

 

Seminer,Türkiye'nin % 100 koklaşabilir Taşkömürünün çıkarıldığı en az 170 yıllık geçmişiyle emeğin başkenti Demir Madencilik Anonim Şirketinin Zonguldak'a kazandırdığı Dedeman Oteli Konferans Salonunda Vakfın Kurucu Başkanı Nazire DEDEMAN ÇAĞATAY 'ın açılış konuşmalarıyla başladı.

 

Bireysel silahsızlanma,şiddet,barış kültürü ve hukukun üstünlüğü konularında 18 yıldan beri çalışan Vakıf'la yola çıkan Kurucu Üyelerin ön konuşmalarından,bilgi ve çalışma sonuçlarını kamuoyu ile paylaşarak, yaygın ve yerel basının desteği ile belirli noktalara taşınabildiklerini öğreniyoruz.

 

Ayrıca Yerel Medya Seminerleriyle insan haklarının en temel hakkı olan YAŞAMA HAKKI ile ilgili konuları irdelemek, medyanın şiddet haberlerini yansıtma biçimi ile objektif mesleki kuralların ne olması gerekliliğini tartışmak, Vakfın amaçları arasında yer aldığını görüyoruz.

 

Medyanın ve özellikle de yerel medyanın şiddet ve bireysel silahsızlanma konusundaki olaylarda  değişimci güç olarak,insanların gündelik yaşamındaki rolü, hatta  vazgeçilmez  etkileyici özellikleri belirtildi.Gazetecilik Mesleğinin toplumda kanaat ve  davranışları şekillendirdiği, taşıdıkları sorumluluğun sınırları vurgulandı.

Vakıf Onursal Mütevellisi  Nail GÜRELİ,Toplum Sorunlarına Duyarlı Eleştirel Gazetecilik Nasıl Yapılır? konulu konuşmasında Meslek İlkelerinin Avrupa'da 17 yy 'da Fransa'da yayımlanan La Gazete ile başladığını,Ülkemizde ilk olarak bu tanımın Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Tüzüğünde yer aldığını, TGC öncülüğünde Abdi İPEKÇİ'nin çabalarıyla Basın Ahlak Yasasının oluşturulduğunu, Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin düzenlenmesine ilişkin tarihsel gelişimi aktardılar. Bildirgeyle,  Mesleğin kurallarını belirleyen bir ANAYASA'nın da ortaya çıktığını belirten GÜRELİ,gazetecilerin hak ve özgürlüklerini sıralar iken,özetle "Gazeteci başta barış,demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerine,çok sesliliğe,farklılıklara saygıyı savunur.Milliyet,ırk,etnisite,dil,din,sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır.İnsanlar, topluluklar ve uluslararasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır.Gazeteci her tür şiddeti, bireysel silahlanma konularını haklı gösterecek, özendirecek ve kışkırtacak yayın yapmaz."                                                                                           

Düşünce özgürlüğü konusunda da "Bilgi sahibi olacaksınız ki, o düşünceyi açıklayabilesiniz.Uğur MUMCU' nun dediği gibi Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlarla bu iş gitmiyor."

 

Türk Basının Duayenlerinden Nail GÜRELİ Basında Cevap Hakkı konusunda da satır başlarıyla "Zamanla yarışan bir meslek.Yanlışlık yaptığımız zaman mutlaka düzeltmemiz gerekir.Özel yaşamın sınırlarını iyi bilmemiz gerekir.Bir sade vatandaşla, kamu yönetiminde yer alanların özel yaşamları farklıdır.Bu bakımdan halkı doğru bilgilendirmek gerekir.Kamuya açık alanda da insan kişiliğine dikkat etmek asıl görevdir.Masumiyet ilkesini ön planda tutmalıyız.Yargı kararı olmadan hiç kimse suçlu sayılamaz.Sanıklara suçlu diyemeyiz.Çıkar karşılığı yayın yapmamamız gerekir.Hediyeden maddi çıkardan kaçınmak gerekir.Medya-ticaret-siyaset üçgeni benim şeytan üçgeni dediğim, bu üçlü tarafsız,eleştirel gazetecilik yapmayı engeller.

Şiddet konusu ise,toplumda son yıllarda spordaki başarıları kutlamada silah kullanmanın getirdiği yanlışlıklar.Bu olaylar elbette eğitim sorunundan kaynaklanıyor.Medya reytinge önem vermeye başladı.Bu da şiddet ve paparazzi olaylarının yayımlanmasını getirdi.

Yüreğimizden üç sevgiyi eksik etmeden gazetecilik yapmamız gerekir.İnsanları sevmek,içimizdeki şefkat duygularını öne çıkarmak ve doğru bilgilendirme öğretisi içinde gazetecilik yapmak." dediler.       

 

Psikiyatr Dr. Ayhan AKCAN ise "Türkiye'de kaçak silah ve kayıt dışı silahlarla suç işlendiği yolunda görüş giderek yaygınlaşmaktadır.Oysa kayıtlı silahlarla işlenen suç sayısı 2007-2008 yıllarında % 15 olduğunu göstermektedir.Yani sekiz olaydan bir tanesi kayıtlı silah veya ruhsatlı silahla meydana gelmektedir.Silahların % 60'ının sivillerde olduğunu istatistiki bilgilerden tespit ediyoruz.Silah ne şahsı, ne de evi korur.Bu bilgi önemlidir.Herkes tarafından bilinmelidir.Silah ruhsatlandırmasında sorumluluk ilgili emniyet birimlerindedir.6136 Sayılı yasada gerekli düzeltmeler yapılmalıdır.

Kimin ne zaman hiddetleneceği veya kriz geçireceği önceden bilinmez.Şiddetin, şiddetle önlenmesi mümkün değildir.Şiddetin haklı  gerekçesi olamaz.

Oyuncak silahlarla ve sevgisizlikle geçen çocukluk yıllarının getirdiği olumsuzluklar,polisiye diziler ve medyatik dizilerin etkileşimlerinin  önemli olduğu ve gözden kaçırılmaması gereklidir."

 

Anayasa'nın 10.ve 41.madde hükümlerinde öngörülen Devletin, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ile ilgili ödevlerini sayarak, herkesin kanun önünde eşitliği konularıyla sözlerine başlayan Av. Filiz KERESTECİOĞLU, T.MEDENİ ve T.CEZA Kanununun getirdiği önemli değişikliklerin altını çizdi.Yenileşmelere karşın uygulamanın istenilen biçimde gelişmediğini Yargı kararlarından örnekler vererek ayrımcı anlayışa parmak bastı.

"Boşanmaya neden olan olaylarda eşini döven koca da eşit kusurludur" şeklindeki bir Yargıtay Kararından bahisle  "kusur eşitlemesinin yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz" diyor, Sayın KERESTECİOĞLU.

"Şiddet ne yazık ki, en fazla yakınlarımızdan geliyor.Sokakta hiç tanımadığımız birinden şiddet görme olasılığı çok zayıftır. Yakınımızda,  ev içinden, aile içinden şiddet geliyor.Koca, ağabey, baba veya diğerleri olabiliyor.Bunun için kadınlarımızın bilinçli olması gerekiyor.  4320 sayılı Yasa ve bununla ilgili yapılmak istenilen değişikler konusunun gündemden düşürmemek önemlidir.Ayrıca 04.07 2006 tarihli Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi için alınacak tedbirler Genelgesi var.Burada medyaya önemli görevler düşmektedir.Yasa ne getiriyor. ne gibi değişiklikler var, hangi hakları içeriyor. Kadının okuma yazması olmayabilir.Komşusundan öğrenmek durumunda olabilir.Onun için haklarla ilgili yasal değişikliklerin medyada en objektif ve anlaşılabilir dille yer alması gerekir.Medya  görev üstlenmelidir.Şiddete karşı kadın örgütleriyle yerel basının kampanyalar yapması, olumlu kavramların gelişmesini ve toplum duyarlılığının arttırılması gerekir" diyen konuşmacı son olarak "iyi bir dayağı hak ediyorsun" sözünün "iyi bir ücreti,iyi bir tatili, iyi bir hayatı hak ediyorsun" sözleriyle  yer değiştirmesini diledi.

 

 Umut Vakfı Mütevellisi ve Yönetim Kurulu Üyesi Av. Fikret İLKİZ de insanın insan olarak doğmasından kaynaklanan bir yaşama hakkı olduğunu bu hakkın devredilemez,vazgeçilemez ve ertelenemez haklardan olduğunu vurgulayarak onlarca maddeyi kapsayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer Sözleşme hükümlerinde kilometre taşı Yaşama Hakkını anlattı.

İlkiz, "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi" onay Kanunun  TBMM'nin gündeminde bulunduğunu ve mutlaka yasalaşmasını istedi.

"Bu sözleşmeye taraf devletlerin amacının;

Kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadına yönelik şiddet  ve aile içi şiddeti önlemek, ortadan kaldırmak ve mağdurlarını korumak olduğunu,

Kadın- Erkek arasındaki somut eşitliği sağlamak,Uluslar arası işbirliğini güçlendirmek, kadına yönelik şiddetin ister kamusal, ister özel alanda meydana gelsin kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek cinsiyete dayalı her türlü eylemi bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak tanımlandığını,

Şiddet biçimlerinin tezahürlerini, çocuklar üzerindeki etkileşimlerini ve bunların önlenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekliliğini." ifade ettiler.

Gazeteciliğin bu olaylardaki büyük rolünü,gazetecilerin  etik kurallarını yarattıklarını,en önemlisi de bu kurallara uyarak her türlü şiddet mağdurlarını  korumak ve önlemek bilincini benimsenmesi ve bilinmesi  gerekliliğinin altını çizdiler.

Bir soru üzerine "212 Sayılı Yasa ile değiştirilen Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetleri  Düzenleyen 5953 Sayılı Yasa'nın adını mı değiştirsek" diye yanıtlayan  İLKİZ,ajansların terör olayları karşısında ortak bir  deklarasyon yayınladıklarını belirtti.Bu kararla ajans muhabirleri yetkili mercilerin getirecekleri yayın yasağına uyacak, haber ve görüntüleri toplumsal fayda ve dayanışma dikkate alarak yayınlanacaklarmış.

İLKİZ ,devamla "Halkın gözü ve kulağı" olan basının önceden sınırlamalara "evet" demesinin demokrasinin kurallarına aykırı olacağı, demokratik hukuk devletinin halkından saklayacağı sırrı olamayacağı, halkın bilgi edinme hakkına aykırı olduğu, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün tüm hak ve özgürlüklerin temeli ve omurgası  olduğunu vurguladı.

Seminer gazeteci Ragıp DURAN 'ın Medyada Nefret Söylemi konusu  ile devam etti. "Şiddet anormal bir şey.Televizyonlar ve gazeteler reyting uğruna bazen kasıtlı bazen da bilmeyerek şiddeti kullanıyorlar.Günde ortalama 2 saat TV izleyen bir çocuk, 18 yaşına geldiğinde 40 bin cinayet olmak üzere, yaklaşık 200 bin şiddet sahnesi izliyor. Biraz uyku çokça ekran çocukların taklit ederek yeteneklerini bu yönde geliştiriyorlar.Vur kır, parçala, yok et bu maçı kazan gibi söylemler çok daha sosyal olayları yaratmaktadır." sözleriyle sunumunu sonlandıran DURAN, "Bir kadın Yönetici tarafından Bu Vatan İçin Kurşun Atan da,Yiyen de Kahramandır denilen  Ülkemizde, şiddete karşı çıkmak biraz zordur." diyor.

                                                        

Dr.Recep YAŞAR da Medya ve Şiddet,Gazetecilik Meslek İlkeleri ile TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi çerçevesinde Gazetecilerin Şiddet Haberlerine Yaklaşımı konusunda Haber fotoğrafçılığının doğuşu ile ilgili Dünyadan örnekler vererek gazetecilikte Şiddeti anlattı.

Son konuşmacı Zonguldak yerel basını temsilen Pusula Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Atilla ÖKSÜZ'dü. Karadeniz'e özgü bir bayram kutlaması ile ilgili silah sesleriyle adet-gelenek-görenekleri de bir yansımada dillendirerek gazetecilik deneyimlerini ortaya koydu.Şayet bir olayda şiddet yoksa başka anlatımla "ölüm veya yaralanma yoksa haber de yoktur" dedi.

Gazeteci yasal ve etik kuralların getirdiği hükümler çerçevesinde ifade ve düşünce özgürlüğüne sahip  olmalıdır.Önceden kurulu yasaklarla gazetecilik yapılamaz.Sansür, oto –sansürle gerçekleştirilmelidir.Demokratik Hukuk Devleti olmanın temel kuralları olan,Halkın Bilgi Edinme ve Haber Alma Hakkının korunması için Gazetecilerin de İŞ GÜVENCESİ olmalıdır.

Siyasal Baskı,Yönetim Baskısı veya Patron Baskısı, ne adla olursa olsun  bir baskı altında  kamusal görevi yerine getiren gazeteci,ne kadar düşünce özgürlüğüne sahiptir.İş Güvencesi olmayan, her an kapı dışında kendisini gören bir gazeteci haberlerinde ne denli objektif olabilir.Başka anlatımla  yukarıda konuşmacıların özetle bilgilerini sunmaya çalıştığımız, mesleki ilkelere ne denli  bağlı kalabilir.

212 Sayılı Yasa ile Değişik 5953 Sayılı Yasa'nın 6.maddesinde de İş Güvencesi 4857 Sayılı İş Yasasının 116.maddesiyle getirildi.4857 Sayılı İş Yasasının İş Güvencesini öngören hükümlerine göre 30 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, İş Güvencesi hükümlerinin uygulanacağı öngörülmektedir,

 

Şimdi soruyorum.Anadolu Basını dediğimiz Yerel Basın işyerlerinde, kaç işçi çalışmaktadır?Basın İlan Kurumu Mevzuatı kapsamında İmtiyaz Sahiplerinin Resmi İlan Yayınlama Hakkının doğabilmesi  için kategoriye göre en az 5-4-3 fikir işçisini dahi çalıştırmakta ne kadar zorlandıklarını bilenlerdenim.

Bu bakımdan, Toplum sorunlarına duyarlı eleştirel gazetecilik yapabilmek  için fikir işçilerine sınırsız İş Güvencesi sağlanmalıdır.

 

Sevgiyle, Sağlıklı Kalınız.

 

[email protected]