Sıcak yaz günlerinde Ereğli’ye mahkum bir vatandaş olarak her gün yazmanın zorluğunu bilenlerdenim elbette.

Anlarım halden Osmanlı Bankaları’nın hal ve gidişatından.

“Biz eskiden” diye başlayınca sözler nerelere kadar gider ki.

Ve araya sıkıştırılan “ah”lar ve “keşke”ler ile süslü anılar sepetinden hatırlananlarla bile kitaplar yazılır.

Hep denir ya “bir yazan olsa benim hayatımdan ne kitap olur” diye.

Herkesin hayatı kitap.

Hatta fotoroman.Fotoroman deyince eskiden o resimli kitaplar geldi bakın aklıma.

Ne çok okurduk.

Teksas Tom Miks gibi.

Konyakçılar.

Düldüller.

Zagorlar.

Tentenler.

Hele ki, çizgi film “Değerli”nin kıkır kıkır gülüşleri.

Ya “Akıllı Bıdık”ın çığlığı.

Nasıl da seslendirilmişler seslendirenler tarafından unutulmazca.

Unutamamışız baksanıza, Değerli’nin gülüşünü.

 

Evet  söz “Biz eskiden” diye açılınca “Toğuk” muhabbetleri takıldı birdenbire aklıma.

Yer tabi ki Kandilli ve rat evleri.

Biz eskiden geceleri toğuk çalardık.

Hem de komşu kümesinden.

Çaldıklarımızı da toğuğun sahibi ile birlikte yerdik ama toğuğun sahibinin haberi olmazdı. İçlerimizde en iyi toğuk fursuzlarından Esad Şahin Çubuk bu işe öncülük yapardı. En hoşgörülülerden ya Paşa Çağuş’un ya da Piç Burhan’ın kümesine girilirdi. Yancılardan biri Gaynakçı İbrahim’in oğlu Süleyman olurdu genellikle.

Kümesten toğuk ciyaklamasına rağmen derdest edilerek hızla olay mahallinden kaçılırdı.

Bilenler bilir ki, toğuktan güzel tulum çıkarılır. Bu işlemle toğuğu haşlama ve yolma dertleri bir çırpıda aşıldığından  toğuk bir güzel pişirilir ve toğuk sahibinin de bulunduğu masaya servis edilir.

Masada kahkahalar “La yine kimin toğuğunu çaldınız” denir.

Herkes bir tahmin yürütürken, en çok  konuşan ve gülen de büyük tesadüf toğuğun sahibi olur ya.

Yenir ve içilir.

Saatler su gibi aktığında herkes evine çekilir.

Ertesi günü toğuğu çalınan evin kadını kocasına  “bizim kümesten yine toğuk çalmışlar” der.

Geceleyin kehkeh gülen ve çalıntı toğuğu yiyen toğuk sahibi “la bna benim toğuğu mu yidüdüle” der.

 

Sözümüz muhabbet olsun.

Biz eskiden diye söze başlayınca, evlerin pencerelerine çıkarılan pikap hopörlerinden yapılan plak yayınları da gelir.

Tüm mahalleye dinletilirdi Nezahat Bayram, Nuri Sesigüzel, Yıldız Tezcan, Hacer Buluş.

Makaralı teypler çıktığında pikapların pabucunu  damlarda gezindirilirken, çok olmadı kasetler çıktı.

Boynumuzda teyp gezerdik sokaklarda Erkin Koray’ın “Hop hop gelsin” ile “Kızları da alın askere” şarkılarını.

Ah ah “Biz eskiden” demedik daha ki, bugün de böyle geçti.

Toğuk Fursuzları’na ara sıra dönmeli de, anı sepetlerimizdekileri bizden sonraki kuşaklara da kenarından köşesinden bırakmalı…

 

NOT: Günlük yazmama rağmen her yazıyı siteye atmıyorum. Siteye atılan kimi yazılarım güncel de olmayabiliyor. Bu sabah kar ve soğuğunu izlerken, aylar önce kaleme aldığım bir yazım geldi aklıma. Soğuk bir pazar gününü ısıtmaktır amacım. Bir zamanlar hava durumu sunan sunucu "nasıl olur ise olsun sizin havanız iyi olsun" derdi. Biz de "hava ne kadar soğuk olursa olsun, yüreklerimizdeki sıcaklık hiç sönmesin" diyelim mi? Sağlıkla ve sevgiyle kalın.