Bahçenize oturmuş çevreyi izliyorsunuz sessizce.
Karşınızdan şen şakrak sesler geliyor.
Gülüşler.
Kahkahalar.
Müzikler.
Mutluluk resitali sanki.
Nasıl etkilenirsiniz?
Pozitif!
Bir başka cepheye dönüyorsunuz ki; öfke çoğalıp taşıyor.
Bağırmalar.
Çağırmalar.
Hakaret.
Gerilim.
Öfke.
Nasıl etkilenirsiniz?
Negatif.
Böyle durumda hangi bahçeden yana olur gönlünüz?
Elbette mutluluktan yana.
Bahçelerimiz ve bahçeleriniz pozitif olsun.
Kuşlar ötsün.
Çiçekler açsın.
Sevgi çığlıkları halay çeksin.
Yaşadığımız kentin tek eksiği işte bu.
Yani moral.
Huzur.
Pozitif.
Umutları çoğaltma zamanı şimdi.
Hepimiz, hep birlikte…
SENİNKİ NE?
Hastalık bu.
Çalma hastalığı.
Her fırsatta bu hastalık nüksediyor.
Kaçak elektrik kullanıp faturasını senin benim sırtıma yüklüyor.
Devletten vergi-kdv çalıp bizim paramızı iç ediyor.
Kayıt dışı çalışıp kayıt altındakinin yükünü artırıyor.
Okeyde taş çalıp arkadaşım dediğine haksızca hesap ödettirip cebindeki parasını çaktırmadan yürütüyor.
Suyu abonesiz kullanıp toplumun asalağı oluyor.
Belgesiz alış veriş yapıp devletini kazıklıyor.
Yani sonuçta ortada bir hırsızlık dönüyor.
Hırsızlığı kim yapar?
Hırsız.
Hırsızın sağcısı solcusu olur mu?
Dincisi milliyetçisi olur mu?
Hırsız hırsızdır.
Öyledir de, “benim hırsızım iyidir” demek ne iştir?
Aynen can alanlar gibi.
Kişi katil.
Can almış can yakmış.
Ama…
Çıkıp da, “benim katilim iyidir” derseniz ne olur?
Bunun adı o cinayete ortak olmaktan başka nedir?
Ha öldürmüşsün ha öldüreni es geçmişsin.
İkisi de aynı şey!
“Bana sağcılar suç işledi dedirtemezsiniz” ile başlayıp, “benim memurum işini bilir” ile devam eden süreç dolu dizgin devam ediyor.
Sadece isimler değişik.
Ha sağcı ha solcu.
Ha popçu futbolcu.
Veya topçu.
Devran böyle gelmiş böyle gider de, bu zihniyettekilerin suç bataklıklarındaki saraylarının ışıkları hiç mi hiç sönmez?
Neden?
Neden söndürülemez ?