O yıllar.

Dediğim “o yıllar” 70 lerin sonlarına doğruldu.

Ak güvercin uçurulup da “Ak günlere” dediğimiz yıllar.

Sloganlar yürek yürek çoğaldıkça coşardı.

Coşkunun derinliklerinde de “Ne ezen ne ezilen insanca hakça düzen” dedikçe, yer gök bile bu coşkuya selam dururdu.

O yıllar işte.

O düşünce bütünlüğü içinde sevgi ve dayanışmanın paylaşıldığı yıllar.

Ah o yıllar ah!

Cem Karaca’nın “Bir mayıs” şarkısını dinler ve dinletirdik  her 1 Mayıs gününde.        

1 Mayısssssss, 1 mayıssssssssss…..

“Günlerin bugün getirdiği 
Baskı, zulüm ve kandır 
Ancak bu böyle gitmez 
Sömürü devam etmez 
Yepyeni bir hayat gelir 
Bizde ve heryerde
1 Mayıs 1 Mayıs
İşçinin, emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda
İlerleyen halkın bayramı 
Yepyeni bir güneş doğar 
Dağların doruklarından 
Mutlu bir hayat filizlenir 
Kavganın ufuklarında 
Yurdumun mutlu günleri 
Mutlak gelen gündedir
1 Mayıs 1 Mayıs
İşçinin, emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda
İlerleyen halkın bayramı 
Vermeyin insana izin 
Kanması ve susması için 
Hakkını alması için 
Kitleyi bilinçlendirin 
Bizlerin ellerindedir 
Gelen ışıklı günler
Gün gelir gün gelir
Zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda
Bir kağıt gibi erir gider.”

Hey gidi yıllar hey.

Şimdi o bir mayısların ruhundan eser yok ki.

Bırakın Taksim’e çıkıp çıkmamayı. Türkiye’nin her yanı Taksim’di  ve her alanda da bir mayıs işçi ve emekçi bayramı kutlanırdı.

Yürekler nasıl da taşardı.

Taşkınların yarattığı seli de durdurabilmek için kan bile döktüler.

Öldürdüler işçileri Taksim’de 1977’de otel penceresinden kurşun sıkıp panik yaratarak.

Ama yıldı mı işçi.

Yıldı mı demokrasi aşıkları.

Durdurabildiler mi işçileri.

Ta ki, 12 Eylül darbesine kadar kimse önüne geçemedi bir mayısların.

Tank kesti işçinin önünü.

Silindir gibi ezdi postallar işçiyi, emekçiyi, esnafı, memuru, çiftçiyi.

Böyle büküldü dizler.

Böyle ele geçirildi bilinçler.

 

Bugün de 2013’ün bir mayısı.

Yine türküler söylenecek işçi ve emekçi diyerek.

Özlemler ah özlemler.

Bir ses bulup dile gelse.

1 mayıslarda işçi ve emekçi dayanışmasının bayramındaki o sevgi yeniden keşfedilip bulunabilse.

Temeli de bu değil mi zaten yaşamın.

Sevgi.

Belki kaybettiğimiz, arayıp bulamadığımız ve sonrasında da aramaktan da vazgeçtiğimiz sevginin tohumlarını bırakılıverse suya.

Su gibi dupduru olup da çoğalsa yeniden yeniden.

Yeniden çıksa sesler sloganlar üreterek.

1 mayısssss, 1 mayıssss derilse.

Binler değil, onbinlerle değil, yüzbinlerle değil.

Milyonlarca.

On milyonca.

Yirmi milyonca.

Elli milyonca.

75 milyonca.

Ah “keşke”…