Gazeteci-Yazar Bekir Coşkun Habertürk’ten kovuldu.

Basın özgülüğüüüüüüü!

İletişim özgürlüğüüüüü!

Basının üzerindeki sansürler kalksınnnnnnnn!

Kim ki basını baskı altına almak istiyorrrrrrrrr!!!!!!!!!

Laf… laf… laf…..

Bu lafları söyleyenler attırdılar Bekir Coşkun’u.

Ekmeğiyle oynadılar.

Çoluk çocuğunun nafakasına göz dikenlerin “basın özgürlüğü” gibi laflarından öteden bu yana hep iğrenmişimdir.

Tümü de yalancı.

Tümü de faşist!..

 

Dik duruşu ve muhalif kalemiyle kovula kovula onuncu köye demir attığını sandığımız Bekir Coşkun’a karar tebliğ edildiğinde söylediği sözler çok anlamlı:

 

-“İlk bertaraf olan benim. Ama cezaevindeki gazeteci arkadaşlarımı düşününce, benim başıma gelenler devede kulak kalır’. Habertürk’teki bir yılımda zor günler geçirdim.Güzel bir rüya görmedim. Endişe, baskı, korkuya karşı dik durmak, okuyucuya karşı sorumluluk ve yalan söylememek gibi ilkelerimden taviz vermedim. Fakat beni en çok üzen meslektaşlarımın bana vurmaları, sekreterimin maaşına kadar didiklemeleri oldu. Buna rağmen başıma gelenler, cezaevinde bulunan arkadaşlarım Mustafa Balbay  ve Tuncay Özkan’ın yanında devede kulaktır.’’

 

İşte böyle bir sürecin içinde dalgalı denizlerin ortasında yol almak ne zor.

Oysa havuz var.

Dalga yok.

Baskı yok.

Tehdit yok.

Emek ile oynamak yok.

Huzur var.

Kahkaha var.

Mutluluk var.

Kadeh var.

Haha hihi var.

Varoğlu var.

 

Dalgasız havuz var iken, ne halt yemeye denize çıkar ki  etik değerleri bayrak yapan bu gazeteciler?

Tuhaf!

Muhalif bunlar canım muhalif.

Zülfüyareye dokunurlar.

Doğrucu Davut.

Toplumun sesi.

Bilgi aktarıcı.

Eleştiri hakkı…

Fasa fiso yani.

 

Oysa akıl var.

Havuzda yüzmek.

Bir elinde ayna diğerinde de cımbız.

Gününü gün etmek var.

Sana ne muhaliflik.

Çek yağı.

En tepedekinden aşağıdakine kadar.

İşin yok senin?

Ne kadar yağ o kadar havuz.

Hemi de dalgasız!

 

Bekir Coşkun gibiler keleynak oldu artık.

Türlerinin son örnekleri.

Havuzda yaşayanlar bunlara ne gözle bakıyor dersiniz.

Düşman!

Evet evet düşman.

Ve bir o kadar da araç.

Ya o muhalifler olmasaydı, yağcılara kim bakardı.

Muhalifler yağcıların besin kaynağı.

Tek seçenekleri.

Umutları.

 

Bu ne dünya kardeşim düşman düşmana.

Ve ortasında da “kamu görevi” denen sorumluluk.

Yani her türlü sansür ve oto-sansürle mücadele.

İşte bu laf!

Sahiden laf.

Sansür ve oto-sansürle mücadele bayraktarlığı yapanlara havuz başındakiler gülüyor:

-Bu ne salaklık kardeşim!

 

Sahiden öyle mi?