Baştan söyleyeyim bu bilgiyi bana Şeref Ünal verdi. Aylar önce Ereğli ile ilgili görüşlerimizi paylaştığımız bir ortamda söz Kireçlik sahillerinin özellikle İl Özel İdaresi veya Kdz. Ereğli Belediyesi tarafından değerlendirilmesini tartışırken “Orada üç tane şelale var biliyor musun?” demişti. Çok iyi bildiğim Kireçlik’te şelale bulunduğunu duyduğumda şaşırmış ve Ballıca Köyü’nden arkadaşım Naci Açıkgöz’e telefon ederek “böyle bir şey var mı?” demiştim. 63 yaşındaki Naci  “Evet Eyüp var. Ama pek bilinmez ben bile çocukluğumda bir kez gittim” sözleriyle yanıt verdi. 13 Haziran’da Naci o şelaleye belki de 50 yıl sonra bir kez daha gitti ve çektiği video ve fotoları da bana gönderdi.  O görüntüleri şelalenin nerede olduğunu açıklamadan merak uyandırması anlamıyla yayımladıktan sonra gerçekten “Nerede bu şelale?” sorusu toplumun birçok kesiminden gelince yola koyulduk.

Belki de yüzlerce gittiğim Kireçlik’e bu kez şelale keşfi için gittiğimizde Ballıca Köyü’nün terk edilmiş ve Kandilli’den Halit Yabanabat’ın damadı ve bir trafik kazasında genç yaşta kaybettiğimiz Arap İsmail’in de görev yaptığı ilkokulun önünde Muhtar Nazım Civelek ve Naci Öğretmen ile buluştuk. Kireçlik’e otomobil ile inilemezmiş ve bu nedenle köylerin her işe yarayan Mercedes’i patpata bindirildik. Patpat deyince pilotundan söz özellikle söz etmeliyim. Murat Aksoy emekli madenci ve gerçekten de işinin ustası. Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin Kireçlik kömür ocağını terk etmesinin ardından herkesin gözden çıkardığı 2,5 kilometrelik yolu kullandığı patpatıyla öylesine ustalıkla aşıp bizi Kireçlik’e sağ salim indirdi ki ne kadar teşekkür etsek az. Patpat kazalarıyla ilgili onca haber yazmış birinin Ballıca’dan Kireçlik’e ve yanındaki arkadaşlarıyla birlikte böylesine riske girmesi zordur.

Ha bu arada belirtmek isterim ki; o Kireçlik yolu önceki ve yeni milletvekillerinin, Kaymakamların, il genel meclis üyelerinin ve hükümet partisinin ilçe başkanının ayıbıdır. 2,5 kilometrelik o yol sanat yapılarıyla birlikte yapılamaz mı?

Neyse biz konumuza dönelim.

Kireçlik’te denize sıfır noktasından tatlı suyu takip ederek yükseklere tırmanma yolculuğumuzda ilk önce küçük ama alan olarak çok geniş bir şelaleye geldiğimizde, uçuşan mor canlılar herkesin dikkatini çekti. Mavi, mor ve lacivert karışımı diyebileceğimiz ve çok hızlı hareket eden kelebekler (veya başka bir böcek de olabilir) neşemize neşe kattı. Ve isimsiz bu şelalenin adı “Mor” oluverdi.

Yolculuk zor.

Sürekli tırmanma içindeyiz çünkü. Öyle ya, tırmanıldığı için şelaleler var ya.

Birinciden ikinciye, ikinciden üçüncüye giden yolculuğumuzda yine başrolde patpat pilotu Murat Aksoy var.  Daha önce Naci öğretmen ile gittiği yerde merdivenin gerekli olabileceğinin bilinci ile hazırlıklıydı. Patpatın yanına monte ettiği merdiven bu yolculukta bizim çok işimizi gördü. Birkaç noktada bu merdiven ile aştık yüksekleri.

İnanın kimi zaman ne söylesen veya ne izlettirir ise izlettirsen bile anlatamazsın.

Görmek gerek.

O şelaleye zorlu yolculukla ulaşmak ve dev kayaları aştıktan sonra da döküldüğü noktada derin nefesler almak gerek ki, tadına varabilesin.

Müthiş!

Döküldüğü ve düştüğü noktadan yayılan o kadar farklı haz var ki.

İnsanın içi içine sığmıyor.

Bir de ilk olmanın heyecanı şişiriyor ciğerleri.

O şelaleyi aşamadık.

Çünkü en az 20 metre bir yükseklik var.

Devamında ne var acaba?

Bilmiyoruz.

Muhtar bile şelaleyi bizim sayemizde gördüğüne göre, bu çevrede keşfedilmeyen ne veya neler var ki?

En önemlisi, Ballıca Köyü’nden sonra daha yüksekte Sücüllü var. Sücüllü’den sonra ise Ereğli-Zonguldak karayolu geliyor.

Peki bu suyun kaynağı neresi?

Bilen yok!

Kafamda binbir yanıtsız soru!

Foto ve video çekimlerinin ardından dönüşe geçiyoruz ve malum yolculuğumuz “başımızdaki tüm yöneticilerin ayıbıyım ben” diye haykıran yoldan tırmanan patpat yolculuğu ile son buluyor.

Ve dönüyoruz.

 

Kireçlik elimizin altında.

Öncelikle; milletvekilleri, vali, kaymakam, belediye başkanları, il genel meclis üyelerinin elinin altında.

Onlar isterse çok şey yapabilirler.

Kireçlik’in bakirliğine de halel getirmeden bu bölgenin turizm alanı ilan edilmesi  başta olmak üzere, şelalelerini önce bölgeye, sonra ülkeye ve ardından da dünyaya tanıtabilirler.

Neden olmasın?

Olmaz!” diye bir şey yokta.

“Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın” diyebilen  hiç mi kalmadı bu vilayette?