Yaşantınızda bazı anlar vardır yalnızca size ait; mutlusunuzdur alabildiğine, coşkulu... Başkasına anlatamazsınız, paylaşamazsınız, bunu denemek de istemezsiniz zaten... O an. salt sizindir tüm heyecanı ve büyüsüyle...

Yıllar önceydi. Viyana’daydık. Bir Beethoven tutkunu olan eşim, Viyana’da büyük bestecinin oturduğu hemen her evi görmek istiyordu. Elimizde kentin haritası, sokaklara dalıp çıkıyorduk. Rastlantı bizi Macar sokağı olarak bilinen Ungargasse’ye sürükledi. Kendimi bir anda İngeborg Bachmann’ın evinin önünde buldum. Malina adlı başyapıtında adresini verir. ‘Ungargasse  6 Viyana III...’ Malina’yı Ahmet Cemal’in özenli çevirisinden okuyalı henüz birkaç ay olmuştu. O bir andı ve yalnızca bana aitti...

İngeborg Bachmann’ı bana bunca yakın kılan şiirlerini, öykülerini ve ille de Malina’yı yeniden yeniden okutan Ahmet Cemal oldu kuşkusuz. Bu önemli yazarı Türkçe’ye, Türk okuruna kazandırması ayrıca övgüye değer. Malina, bilinç düzeyinde algılanan bir yaşama biçiminin ve birey olma yolunda yoğun bir uğraşın romanıdır. Aynı zamanda bir aşk romanıdır, cinselliğin ötesinde iç dünyalarda yaşanan zorlu bir aşk. İngeborgBachmann bir söyleşisinde herkesin aşık olamayacağını söylemiş ve eklemiş: “Olamaz, çünkü aşk, bir sanat’ yapıtıdır.” Malina ilk kez 1971’de yayımlanır. Büyük ilgi görür. Bir yandan da bireyci ve ütopik bir yapıt olduğu öne sürülerek eleştirilir. Bachmann’ın yanıtı günümüze de bir göndermedir adeta:

“…Kimi zaman bana neden içinde her şeyin iyi olacağı ütopik bir ülkeyi, ütopya niteliğinde bir dünyayı tasarladığımı sordular. Yaşadığımız günlük yaşamın iğrençliği göz önünde tutulduğunda, bu soruyu yanıtlamak bir çelişkiye yol açabilir, çünkü bizler, günümüzde gerçekte hiçbir şeye sahip değiliz. İnsan, ancak maddi şeylerin ötesinde bir şeylere sahip ise zengindir. Ve ben bu materyalizme, bu tüketim toplumuna, bu kapitalizme, burada cereyan eden bir korkunçluğa, sırtımızdan yaşamaya hakları olmayan bu insanların zenginleşmesine inanmıyorum. Gerçekte inandığım bir şey var ve ben buna ‘Bir gün gelecek’ diyorum. Ve özlemini çektiğim şey, bir gün gelecek. Evet, belki de gelmeyecek, çünkü onu hep yıktılar, binlerce yıldır yıktılar. Gelmeyecek, ama ben yine de inanıyorum geleceğine. Çünkü inanmazsam artık yazamam. “ 

İngeborg Bachmann, dünya yazınının önde gelen ustalarından biriydi. İnsanlığın yüz akıydı. Savaşlara, insanları sömürmesine karşı durdu hep. Yazıları, konuşmaları ile barışı savundu, insanları özgürce yaşayacağı adaletli ve eşitlikçi bir dünya düşledi. Şu sözler de onun: “…İçimde hep bir şeye karşı yazdığım duygusu vardı. Varlığını hep koruyan bir teröre karşı. Çünkü insanın gerçek ölümü hastalıklardan değildi, insanın insana yaptıklarındandır.”

Ne acı ki Bachmann daha nice önemli yapıtlar üretebileceği bir dönemde, Malina’nın yayımlanmasından iki yıl sonra, 1973’de, Roma’da bir kaza sonucu öldü. 

Yazılarını, şiirlerini, radyo oyunlarını ve söyleşilerini yeniden okudukça Bachmann’ın günümüzü çok önceden görebildiğinin farkına varıyor ve ürperiyor insan. Bir yandan da evrensel bir yazar olabilmenin ne demek olduğunun ayırdına varıyor.

MALİNA: İngeborgBachmann, Türkçe’ye kazandıran; Ahmet Cemal. Önsöz: Ahmet Cemal. Bilim/ Felsefe/ Sanat Yayınları Anlatı Dizisi-1- Birinci baskı; 1985. 322 s. 

NOT: Bu yazı 20.08.2002 tarihinde yayımlanmıştır.