Kavaklıkta bir yoksul.
Bir barakada yaşıyor.
Elektrik su yok.
Oturacak yeri de.
Eh aç açık sayılmaz belki ama fakir işte.
Kavaklık denilen yer Kdz. Ereğli’nin bir mahallesi.
Hiç de öyle köşede kenarda değil ki gözden uzakta olsun.
Merkez de.
Ereğli’nin Zonguldak yol ayrımında.
Yanında da belediyenin düğün salonu.
Orası Kavaklık.
Mahalle.
O mahalledeki yoksullardan birinin dramını getirdi arkadaşlarımız gündeme haber olarak.
Haber yayımlandığında önce kaymakam ayağa kalktı.
Sonra kim mi?
Hiç !
Devlet babanın temsilcisi kaymakam gibi duyarlılık gösteren bazı işadamları.
Paylaşarak yardımlaşma erdeminde buluşma alışkanlığında olan bir işadamımız “binasını ben yapacağım” dedi ve inşaatı başlattı.
Tuğlalar konuldu sıra sıra aralarında dostluk harçlarıyla.
Bir tuğla.
İki tuğla.
Üst üste çıktıkta duvarlar, bir duygu oturduğu garibanın boğazına.
Yutkunamadı.
Düğümlendi bir anda her şey.
Şükretti.
Dualarını gönderdi elini uzatanlara.
Hepsi çok güzel.
Anlamlı.
Ve kutsal.
Ama olayın özü ne biliyor musunuz sevgili dostlar?
Binanın yapımını üstlenen işadamı “kimse bilmesin” dedi.
Yardımı üzerinde reklam istemeyen bu işadamını alkışlayayım mı şimdi hep birlikte?
Evet ! Alkış.
Hem de yürekten.
Ve hemen taşı gediğine koymak için de; yardımlaşma kültürünü şımarıklıklarına alet edenlere iki laf edelim mi?
Ey hey iki kuruşluk yardımıyla ekranlarda poz verenler.
Ey hey iki kalem ve kağıtın önünde boy boy fotoğraf çektirenler.
Ey hey bot mont dağıtıp çocukları afişe edenler.
Şu örnek olaydan bari ders çıkarın insanlığınıza.
İnsanlığınızın eksik yönleri olduğunu kabul edin de, yaptığınız iyilikleri konuşarak hafifleşmeyin.
Yardım böyle olur.
Gizli.
Saklı.
Reklamsız.
Ve de iki de bir yardım yapılanın başına kakalamadan.