Haber Merkezimize AKP Kdz. Ereğli ilçe Başkanı Adem Öztürk, Kdz. Ereğlinin Belediye Meclisinin AKPli üyelerinden Yusuf Kalay ile aynı partinin Kdz. Ereğli Kadın Komisyonu Başkanı Nilgün Leventgelir geldi.
Nezaket ziyaretinde konu döndü dolaştı doğaldır ki ilçe kongresine geldi.
22 Ocakta kongresi ve AKPnin Kdz. Ereğli ilçe Teşkilatının.
İki aday varmış.
Biliyorum ben kongre sonucunu aslında.
'Eğer ki iki aday ile seçimlere geçilecek ise kesinlikle iki adaydan biri kazanır' sözleriyle espri de yaptım söyleşi sırasında.
Delege seçimlerinin demokratik teamüller çerçevesinde yapıldığını söyledi AKPli heyet.
Göçleri parlıyordu delege seçimlerinin demokratik kurallar çerçevesinde gerçekleşmesinden dolayı.
Devam ettiler; ilçe kongremiz de demokratik olacak diye.
Sordum; partinize üye olmayan biri direkt olarak bir listeye girip ilçe yöneticisi olabilir mi?
Olur dediler.
İlginç geldi ve devam ettim kafamdaki soruları aydınlatmak için.
Peki dedim; ilçe başkan adayı olabilir mi?
O da olur muş.
Bir gurup kurulsa da AKPnin ilçe kongresinde biz yönetime adayız denilerek seçimlerde sandıktan çıkılsa, kongre geçerli oluyor ha!
Gerçekten şaşırdım.
Ve de hoşuma gitti.
Bizim sosyal demokrat CHPde bırakın yönetime girmeyi, ilçe, il veya genel başkan olmak için bile bilmem kaç yüz imza gerek. Hem de divana çıkarak imzalamak koşuluyla.
Hey demokrasi sen nelere kadirsin.
AKPlilerin bu tatlı heyecanıyla ben de kendimi demokrasi denizinde yüzer iken silkindim.
İyi güzel de, ya sonrası?
Ortaya karışık sordum:
Peki delege seçiminiz demokratik, ilçe ve il kongreniz de demokratik diyelim. Hatta bu demokratik kuralları uygulamanızdan dolayı sizi alkışlayalım da, daha sonra ne oluyor?
Ne gibi? dediler.
Açtım sorumu:
Bu süreç tamamlandıktan sonra, il genel, belediye meclisi, belediye başkanı ve milletvekili adaylarının belirlenmesinde hangi demokratik kural çalışıyor. Siz hangisinde söz sahibisiniz?
Bam teline basmıştım biliyorum.
O güleç yüzler soldu bir anda.
Bir siyasetçinin söyleyecek sözünün olmadığı/olamadığı andaki durumu gerçekten zor.
Yutkunabildiler sadece.
Sustular.
İnisiyatif bana geçtiği için hemen minik salvolara başladım.
'Devletin en üst birimindeki bir makamda oturan 65 yaşına geldiğinde kovuluyor. Yani sen emeklisin diye iş akdini fesh ediyorlar. İyi güzel de, siyasette neden 65 yaşına gelenler kovalanmıyor? Tapudan bir daire satmak isteyen 65 yaşındakine tapu müdürü git sağlık raporunu al gel bakalım akıl sağlığın yerinde mi diye soruyor. Biz de ise 65 yaşını geçmiş siyasetçiler kanun yapıyor, il genel meclis üyesi olup köylere hizmet götürme konusunda görev alıyor, ihale yapıyor, belediyenin meclisinde yer alıp o kentin geleceğini şekillendiriyor. Belediye başkanı olup yetkili oluyor. Durum böyle iken, 65 yaşını geçip de sağlıklı karar alamıyor, yanlış yapıyor, kamu kaynaklarını doğru kullanmıyor ise ne olacak? Bu siyasetçilerin akıl sağlığının yerinde olmamasının bedelini tüm ülke olarak biz ödemiyor muyuz? Bu ülkede atamaları bir devlet yapıyor bir de siyasi partilerin genel başkan ve genel merkez yöneticileri. Böyle bir ülkede demokratik kurallardan ne kadar bahsedilebilir. Sizin kongre sonucunda göreve gelen ekip, delege ve üyelerin de görüşünü alarak sanıyor musunuz ki, önümüzdeki yerel seçimlerde belediye başkanını belirleyecek, belediye meclisi sıralamasını yapabilecek, il genel meclis üyeliği adaylarını tespit edebilecek?'
Düşüncelerimizin aynı paralelde olduğunu bakışlarından anladım.
Yutkunmak zor iş.
Yusuf Kalay bunun en doğru çözümü önseçim dedi.
Evet doğrusu da bu.
Hangi partide var önseçim?
İzmirin adayları bile İzmirli değil ise, bu seçmenin kendi bölgesinin insanını seçmesi kadar doğal olan bir hak genel merkezler tarafından açıkça çiğnenirken, hangi demokratik teamülden bahsedebiliriz ki?
AKPlilerin ziyaretinde minik bir demokrasi turu attık. İyi oldu, iyi geldi