Arslan Keleş TSO seçimleri için temaslarını sürdürürken bize de uğradı.
İki lafladık baş başa.
O; seçildiği takdirde yapacaklarını anlattı.
Ben de “önce kadro” dedim.
Çok konuştuk.
Yaşadığımız kentteki gelişmelere ve olaylara birlikte kısaca da olsa yolculuk yapabilme şansı bulduk.
İyi oldu.
En azından boşaldık.
Arslan ile “merhabanın dışında” pek öyle tanışmışlığım yoktur. Kardeşi Suat Keleş ile yat kaptanlığı kursunda tanışmış ve sınav arkadaşı olmuştum.
Oturup kalkmadık öyle uzun uzadıya görüşlerimizi paylaşabilecek kadar.
Merhabaya merhaba.
2009 Yerel Genel Seçimleri öncesinde belediye meclis üyeleri arasında Kdz. Ereğli Belediye Başkanlığına vekalet etmek üzere seçildiği dönemde; ANAP’lı belediye meclis üyesi olmasına rağmen DSP adayını desteklediğine vurgu yaptım Arslan Keleş’e.
Güldü.
O dönem kimin nereye savrulduğu belli de değildi ki!
Kararında ve dozunda ince eleştiriler yaparak TSO seçimlerini konuştuk.
Birbirimizin görüşlerini öğrenebilme şansını kullandık.
Şu açık ki Arslan Keleş TSO’da yönetim kurulu başkanlığına aday.
Çok istekli.
İstekli olması da elbette heyecandır.
Büyük oranda da inanmaktır.
Keleş de, TSO’da yönetim anlayışının değişmesinden yana.
TSO’nun saç tüccarlarının Erdemir’de iş takip etme makamı olmadığını vurguluyor.
Bireysel beklentisinin olmadığını, ilçe ekonomisi iyileştiğinde zaten kendi ticaretinin buna bağlı olarak gelişeceğini de açıkça söylüyor.
Ortak noktamız vizyon.
Ve kavgacı bir anlayışa hayır!
Keleş’e, onlarca kez yazarak tekrarladığım TSO’da profesyonel kadroların işbaşı yaptırılması görüşümü zamanımız yettiğince anlatmaya çabaladım. Kadroya alınamazlar ise de hizmet alımı ile bu hizmetin yeni bir anlayışın gerçekleşmesi adına gerçekleştirilmesinin şart olduğunu belirttim. Yatırımlar ve AR-GE çalışmaları için bir, AB ilişkileri için bir ve bir de halkla ilişkiler konusunda bir olmak üzere en az üç profesyonel kadro ile yeni yapılanmanın başlaması gerektiğini dile getirirken, yemek-memek işlerinin bırakılmasını ve odanın üyelerden alınan zorunlu aidatlardan oluşan kaynağının doğru kullanılmasını ve mutlaka saydamlık ilkesi ile hareket edilmesinin söylentileri de ortadan kaldıracağını dilimin döndüğünce paylaştım.
Oda’nın şu anki (geçmişten bu günü aynı) uygulamalarının üyeleri kucaklayan değil “ben odayım ayağıma gel” gibi itici bir çizgide bulunduğunu ifade ederken “her gün 10 üyenin işyerine randevu alıp giderek ‘bizden beklentiniz nedir? Nasıl bir TSO görmek istiyorsunuz?’ sorusuna yanıt da arayıp bulmaya çalışılarak tüm üyeler üç ay içinde taranır. Ardından kentteki tüm kurum ve kuruluşlar ile ilgili birimleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları işbirliğini halkla ilişkiler ziyaretlerinde sağlanacak görüşmeler ile geliştirebilir. Birbiri ile konuşan bir kitlenin oluşması demek, kentin ayağa kalkması ve hem birbirini anlaması hem de işbirliğine giden yolların açılması demektir. Önce kadro diyecek ve bu kadro hareketi ile Kdz. Ereğli’nin en öndeki meslek odasını görev ve sorumlulukları çerçevesinde çalıştırmak gerekir” dedim.
Sözlerimi de, bu ziyaretlerin 100 gram kahve ile iki adet fincan ile gerçekleştirilmesinin bile esprisinin de hoş karşılanacağını ifade ederek tamamladım.
Kdz. Ereğli’de yeni bir anlayış ve vizyon gerek. Geçmişte yaşananlar hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Şimdi eski değil yeni ve yenileşme zamanı.
Durum böyle iken uzlaşmadan kaçıp kadro hareketini küçümsemek ve illa ki “ben” demek, yeniden yapılanma dönemini gerçekleştirme şansını yitirmektir.
Kimsenin böyle bir lüksü olmamalı.
Ereğli’de yeni tarih “biz” diye yazılmalı.