İSTANBUL gibi bir büyük kentte geçiyorsa hayatınız gürültü ile haşır neşir olmaya alışmalısınız. Ses yükselticilerden yayılan akortsuz sesler bütün gün evinizin içindedir. Camilerden, otomobillerin sonuna dek açılmış ses aygıtlarından, mahalle aralarına konuşlanmış eğlence mekanlarından, zaman zaman da sıkışan trafiğe çözüm olarak şoförleri azarlayan trafik polislerinin gür sesinden yansır bu akortsuz gürültü. 30 Ağustos tatili pazartesiye denk gelmişti. İş güç olmayınca günü evde dinlenerek geçiririm dedim. Ne mümkün. Önce sabahın köründe çevrede inşaat makinelerinin gürültüsü yayıldı etrafa. Sıcağa rağmen pencereleri kapatarak kurtulduk. Koltukta okumayla şekerleme arası bir rahatlama içinde duyumsarken kendimi canhıraş bir hoparlör sesiyle fırladım yerimden. Referandum için mahallemizi mekan seçen mobil araçların birinden avaz avaz bir bağırtı: "Oyunu Demokrasiye ver!" Ardından gürültü efektleri, propaganda alanlarından kaydedilmiş siyasi liderlerin sesleri, alkışlar, bağırtılar ve hiç susmayan sunucunun slogan haykırışları. Derken kapı çalındı. Açtım. Karşımda iki genç kız. Belli ki güler yüzlü bir görünüm için eğitilmişler. Başlarındaki referandumda yeni  anayasa için değil de hangi parti adına uğraş verdiklerini gösteren beyaz kasketler var. Nazikçe soruyorlar: "Bir kahvemizi alır mıydınız?" Aynı nezaketle yanıt veriyoruz eşimle: "Sağ olun almayalım." Ve neden bu kadar uzun süre mahalleyi gürültüye boğduklarını soruyorum yine nazik bir şekilde. Kızlardan beklediğim yanıt geliyor: "Efendim bugün mahalle bize ayrıldı, yarın da rakiplerimizin. O nedenle bugün çok çalışıyoruz." Ardından da ekliyor: "Ama bir kahvemizi alsaydınız!"
Kızlar gitti. Mobil araçtaki gürültü bitmedi. Liderlerin meydan konuşmalarını naklen -yeni televizyon deyimiyle canlı- izlemekten bitap düşen halkımız şimdilerde aynı sesleri efektli bir biçimde mahallelerinde, sokaklarında işitme olanağına kavuşuyor böylece. Halk oylamasında sonuç ne mi olur. Hayır mı? Evet mi? Pek bilemem ama ülkenin demokrasi yolundaki hal ve gidişini hiç beğenmediğimi söyleyebilirim. Bir halk oylamasında bile halkı böylesine taraflara bölebilmeyi başaran siyasetçilere kocaman bir bravo!
Metin Eloğlu’nun sevdiğim, sıkça yinelediğim şiirlerinden birdir "Uyan". Umarım halkımız da bir gün uyanır. Yazıyı bu şiirle sonlayalım:

“Hadi uyan
Günışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin

Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gibi gramofona
İşte aşk işte özlem işte savaşmak gücü
Uyan diyor uyansana

Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N’olur uyan”