Emeklilere; önce bin lira ikramiye ve ardından da gelen erken maaş ödemesi çarşı pazarı hareketlendirdi.
Herkes alış verişte.
Alıyorlar… Alıyorlar… Alıyorlar…
Vatandaş memnun.
Esnaf da memnun.
Ramazan ayının son gününe işte böyle bir hareket içinde girerken, bilmem sizi de benim “oh!” diyeceğim tek konu var o da, iftar sofraları.
İftar sofrası pazara çıktı.
Çıkardılar.
Her gün bir fotoğraf.
Her gün bir tribün.
Her gün şov!
İftar yapma, dostluğu ve yardımlaşmayı gerçekleştirme ve yayma kültürü falan da değil bu.
Bu, gösteriş!
Şımarıklık!
Ve….
Halkın parasının siyasi çıkar uğruna savurganlığı.
Özü bu çünkü.
Ramazan ayı son yıllarda bu özünden çok uzağa taşınırken, siyaset denen bir gerçeğin de herşeye bulaştırılmasının önüne geçilmiyor.
Sömüren sömürene.
Sömürme alışkanlığı virüs gibi öyle bir yayılıyor ki, durdurmak olanaksızlaşıyor.
Sıradanlaşıyor.
Ramazan gösterişine dönüşüp de toplumu iyice içine çekiyor.
Bakınız iftar alanlarına.
İnsanlar erkenden yer kapmak için geliyor.
Kimse “Ne var bunda” demesin!
İnsanlar yer ve yemek kapma yarışına sokuluyor.
Beleş yemek var.
Git ye!
Kimin yemeği?
Kim verdi parasını?
Diye bir sorgulama yok.
Yemek var git.
Ye!
Bizleri, üretmeden tükete alıştırmak gibi.
Yan gel yat.
Oh ne ala memleket.
Boş ve sürülmemiş tarlalara verilen destek gibi.
Gece televizyon seyret, öğleyin kalk ve sonra da gez.
Peki tarla?
Yok ekme, nasıl olsa az sonra Pazar arabası gelir köye.
Ramazan bayramı öncesinde, şu gösteriş ve din simsarlığı yapan iftar sofralarının sona ermesinden dolayı çok mutluyum.
Mutluluğum hiç olmazsa bu bayramın özüne uygun yaşanması.
Kimsenin birbirine saygısızlık etmediği, siyasilerin ağızlarına biber sürülme durumunda kalınmadığı, küçüklerin büyüklerini ziyaret ettiği, sevgi ve dostluk şarkılarının çalındığı bir bayram yaşanır ise daha çok mutlu olmaz mıyız?
Olalım.
Mutluluk bizim de hakkımız ya !