Tık!
“Tık” der ya zaman kimi zaman.
Zamanın derinliği.
Derinliğinde de:
Tık !
O tık içinde neler yoktur ki?
Zaman!
Tık ile başlar.
Tık ile biter.
Belki de “an” derler adına.
An !
Nokta gibi bir şey!..
“An” dedikleri de bir dilim.
Zamanın dilimi.
Ömrün .
Ömür…
Ne de güzel söylemiş usta.
Tarih gibi.
Gerçeğin ta kendisi.
“An” diye başlamış.
Öteki adıyla “biter” diye tamamlamış.
Biter…
Bir gün biter biter.
Bitiyor da!
Bitecek de…
O gün geldiğinde zaman duracak.
Selamlar susacak.
Hava,
Toprak,
Yıldız,
Aşk,
Umut,
Yürek,
Kırmızı,
Siyahlara bulanacak.
Bütünün gizemi düşecek kar beyazı yaşamın karanlığına.
Ve…
Beklenen yolculuk başlayacak zamanın sonsuzluğuna.
Şerit şerit geçecek ömür dediğin su.
Akarak çoğalacak.
Sevginin yüreklerinde.
Iğıldayarak…
Iğıl ığıl..!
Mektuplarda davet yazıyor “gel” çağrısıyla.
Ah postacı ah.
Yine getirdin bir tane bize.
Hemen yanı başımıza.
Tebliğ ettin.
Tebellüğ de çıktı çoktan yola.
Gitti…
Oraya….
Tık zaman tık.
Biliyoruz.
Kabulümüz de.
Verdik işte.
Verdik helalinden.
Güle güle can.
Canımızdan can alıp gittin.
Gelmeyeceksin de.
Ama üzülme.
Güle güle git.
Hiç de merak etme!
Geridekiler mi?
Merak etme bize emanet.
Bize.
Hepimize…
Zaman ne kadar çok çılgınsın.
Bir de ayarsız.
Son kararın ağır geldi.
Ağır be!..