Polemiğe dayalı haberler “dedikoduya meraklı” kesimlerin ilgisini çok çeker. Öyle çok çeker ki, tıklamaya dayalı reytinge tavan bile yaptırır.
Habercilik ilkesi ve formatını değiştiren bu yeni salgın, merakla tıkladığımız bazı haberlerde hepimizi fareye öfkeyle saldırıp yeni tıklamalara zorluyor bizleri. Sinir küpü olmamak mümkün değil. Bir haberin sonunu bulmak için tık tık et edebilirsen. Ki, çoğunluğu asparagas dayalı bu yeni habercilik anlayışı, okuyucunun ruh sağlığını bile tehdit eder duruma geldi. Yozlaşmada sınır tanımayan bizim medya, toplumun güvensizlik listesindeki yerini böylece sağlamlaştırıyor.
Oysa güven bir kişi veya kurumun en önemli saygınlığı ve onurudur.
Yalan söyleyen, palavra sıkan, gerçek dışı yönlendirmeleri ile bilinen, iftira ve tehdit yol ve yöntemlerini ilke edinenlerin “güvenilmez” damgası yemek gibi bir endişeleri yok tabi ki.
Gündemde olmak ve kamuoyunu bilinen veya bilinmeyen amaçlar doğrultusunda yönlendirmek isteyenlerin en açık fotoğrafını kumpas davalarında görmedik mi?
Neler neler uydurdular.
Aileleri dağıttılar.
Çocukları damgaladılar.
Onurunun baskısında kalanları ölümleri bile sürüklediler.
Böylesine insanlık dışı bir medya yapısıyla bu ülkenin direklerine ne saldırılar düzenlendi.
Ne kaleler yıkıldı.
Ne temel kurumlar hedef tahtasına konuldu.
Ki, bu ülkenin ve Cumhuriyetin sır dünyalarına girilip; yeni yeni senaryoların alt yapısı oluşturuldu.
Ta ki, devran dönünceye kadar.
Peki ya bugün?
Dün ile bugün arasındaki yargısız infazlarda değişme oldu mu?
Ya da, orkestranın saz ekibinde isimler değişip de besteler mi yapılır oldu?
Bilmiyoruz!
Bilmek için sürecin sonunu görebilme yetisi olmalı insanın.
“Gördüm” diyenlerin tespitleri ne kadar doğru ki?
Ya da bunun tam tersini savunanların oluşturdukları gündeme ne kadar güvenilir?
Hep bilinmeyenler ile iç içe geçmiş bu süreç umarız ki, bir gün gerçek temellerinde son bulur.
Unuttuğumuz “objektif” ifadesi “güvenilir” ilkesiyle en öne çıkar da, kamuoyunun doğru bilgi alma/alabilme hakkı yerli yerine oturur.
Bir bireyin ailesinde farklı düşünceler hep vardır ve de olmalıdır.
Birbirleriyle örtüşmeyen zıt görüşlerin zenginliğini savunanların, günümüzde “O’nun abisi, kardeşi, amcası veya dayısı şöyledir” diye birini damgalamaya dönük savların medyada haber olarak öne çıktığını görmek, meslek açısından nereye sürüklendiğimizin de yeni bir kanıtı.
Okuduğum haberlerden birinde; Saygı Öztürk isimli gazetecinin amcasının bilmem hangi görüşün savunucusu gibi suçlama olarak gösterilmesi “pes” dedirtti. Ki o gazetecinin amcası da yokmuş. Amcası olsa ne yazar ki? Hele ki suç örgütünü savunan biri olsa, yeğenini ne ilgilendirir?
Tuhaf olmaktan öteye “iftira” amaçlı bu haberler, medyaya olan güvensizliği artıran gerçeklerden başka bir şey değil.
Gazeteci olduğunu öne sürenlerin, öncelikle iftira, hakaret, yalan ve tetikçi olmamak için mücadele etmeleri ve bu ilkelerinden ödün vermemeleri gerekmez mi?
Medya nereye koşuyor?
Medya dün ile bugün yine iyi koşmuyor veya koşamıyor.
Aslında uzun söze ne gerek var değil mi? Dünya sıralamasındaki yerimize baktığımızda her şey zaten apaçık ortada.