Fransa’nın başkenti Paris’te 14 Kasım 2015 Cuma gecesi aralarında futbol stadyumu Stade de France ile Bataclan Konser Salonunun da bulunduğu noktalara eş zamanlı gerçekleştirilen terör saldırılarında 7’si üzerindeki bombaları infilak ettirerek 1’i de polisler tarafından vurularak öldürülenler dâhil olmak üzere en az 129 kişi hayatını kaybetti. 99’u ağır 352 kişi de yaralandı. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande yaptığı açıklamada saldırıların “savaş” nedeni olduğunu belirterek; “ Savaş karşısında ülke olarak gerekli kararları almak zorundayız. Bu eylem, IŞİD adlı terörist bir ordu tarafından özgürlüğümüze karşı yapılmış bir saldırıdır” dedi. Hollande “Fransa bu saldırı karşısında acımasız bir şekilde davranacaktır” diyerek saldırıları “mutlak bir barbarlık” olarak niteledi.

Terör saldırılarını Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi. IŞİD sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada, “ Paris’te farklı yerlerde 8 IŞİD üyesi eylemlerde bulundu. Bazıları üzerlerindeki kemer patlayıcılarını infilak ettirdi. Bazıları da silahlarla Fransa’nın kalbi Paris’te eylemlerde bulundu” dedi. Hz. Muhammed’e hakaret ve Suriye’nin IŞİD’e yönelik kampanyası nedeniyle Fransa’nın hedef alındığı ve hedef olmaya devam edeceği belirtildi (Hürriyet 15.11.2015). 

Irak ve Şam İslam Devleti (kısaca IŞİD) resmî adıyla İslam Devleti (Devlet'ül İslâmiyye)  Irak ve Suriye'de etkinlik gösteren ve sivillere karşı eylem yapan yasadışı silahlı örgüt ve hiçbir ülke tarafından tanınmayan devlet olarak, okunuşlarıyla Daeş, Daiş ya da Deaş adlarıyla biliniyor. Halifelik kurmayı hedefliyor ve Dünyanın en zengin yasadışı silahlı örgütleri arasında sayılıyor. Irak Savaşı'nın ilk yıllarında kuruldu. Irak'ın Anbar, Nineve, Diyala, Babil, Kerkük ve Selahaddin illerinde ve Suriye'nin Humus Rakka ve Halep bölgelerinde varlık göstermektedir. 2004 yılında El-Kaide'ye bağlılığını ilan eden örgüt bir süre sonra Irak El-Kaidesi adını aldı. El-Kaide, Şubat 2014'te, IŞİD ile bütün bağlarını kestiğini duyurdu. Ağustos 2014'te örgütün Suriye'deki savaşçı sayısının 50.000, Irak'ta ise 30.000 olduğu, CIA ise Eylül 2014'te örgütün Suriye ve Irak'ta toplam 20.000 ile 31.500 arasında savaşçıya sahip olduğunu açıkladı.

Terör tanımına geçmişinden günümüze kısaca göz atalım.

Fransa için makûs talih sayılabilecek bir tanım bu. Çünkü terörizm dilimize Fransızcadan geçmiştir. “Terrorisme” kelimesi Şemsettin Sami Bey’in Fransızca-Türkçe sözlüğünde “unf (sertlik) ve şiddet usul-ü siyasiyesi” demektir. Fransızcada ilk olarak 1335’te kullanılan terreur kelimesinin hemen her Avrupa dilinde karşılığı vardır. Latince “bilinmeyen ve öngörülemeyen bir tehlike karşısında duyulan aşırı korku ve endişe, dehşet” anlamına gelen “terror” kelimesinden türetilmiştir. Bu kelime, yoğun korku ile beraber bu korkuya teslimiyet anlamına da gelmekte ve hem mevcut ve hem de hayali ya da müstakbel tehlikeleri de kapsamaktadır. 1789 Fransız Devrimini izleyen 1793 Konvansiyon döneminde Jakoben yönetimince uygulanan sistematik şiddet politikası, siyaset ve hukuk alanında “terörizm” kavramının doğmasına yol açmıştır. Terörün vatanperverlikle eşanlamlı tutulduğu bu dönem boyunca 17.000 kadar Fransız giyotinle idam edilmiş ve binlercesi hapsedilerek işkenceden geçirilmiştir. Terör dönemi sona erdiğinde, bu kelime artık utanç ve rezaleti çağrıştırmaktadır (Öktem, Emre. Terörizm. 2007. Derin yay. s.13).

XX yüzyılda ise terör sadece devlet tarafından vatandaşlara karşı uygulanan şiddeti değil, bireyler ya da siyasal gruplar tarafından devletlere karşı uygulanan şiddeti de ifade eden bir anlam kazanmıştır. Buna rağmen “terör” kavramı terminoloji olarak yeni olmakla birlikte, terör ve terörizm eskidir. Eski Yunan mitolojisinde savaş tanrısı Ares’in arabasını çeken iki atın ismi demios (korku) ve phobos (dehşet, terör) idi. Antik çağda Yahudi tarihindeki Zelotes’ler Roma imparatorluğunun işgaline karşı örgütlü terör eylemleri gerçekleştiren fanatik Yahudi grubudur. Ortaçağda ise İslam tarihindeki İsmaili - Haşşaşinler eski terör örgütleri olarak tanımlanmaktadır. Batı dillerinde “assassin” (katil) kelimesi, Arapça “haşhaş kullanıcı” anlamına gelen “Haşşaşin”den türemiştir. Haşhaş bitkisinin psikolojik etkisi altında örgütlü siyasal cinayetler işleyen bir Batini tarikatının üyesidirler (Öktem, Emre. age).

İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS) 17. maddesinde “özgürlükleri yok etme özgürlüğünün tanınmayacağı” öngörülmüştür. AİHM, BM Genel Kurulu’nun aldığı kararlar doğrultusunda, terörü, başkalarının insan hakları ve temel özgürlüklerini yok etmeyi amaçlayan yıkıcı eylemler olarak tanımlanmıştır.

Devletlerin barışı korumak ve savaşı önlemek için kurdukları en önemli örgüt Birleşmiş Milletlerdir...

Birleşmiş Milletler Antlaşması (26 Haziran 1945) devletlerarasında uluslararası barış ve güvenliği korumayı amaçlamıştır (Madde1).  Bu nedenle barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak için kabul edilmiştir. Barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmeyi hedeflemişlerdir. Üye devletler uluslararası ilişkilerde, birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına saygı göstereceklerdir. Birleşmiş Milletlere üye devletler, bir devletin toprak bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığını hedef alan oluşumlara, hiçbir şekilde yardımcı olmamak ve taraf olmamak yükümlülüğü altındadırlar. Bir devletin, bir başka devletin egemenliğini, ülke bütünlüğünü, siyasal bağımsızlığını hedef alan silahlı terör örgütlerine doğrudan veya dolaylı olarak destek vermesi, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler açısından, o devlete yapılmış bir saldırı sayılmaktadır. Hedef devletin yaşamsal çıkarları açısından ağır sonuçlar doğurabilecek silahlı bir saldırı ihtimali karşısında bile, bir devletin kendini savunma amacıyla kuvvet kullanabileceği kabul edilmektedir (Madde 2 ve 4). Aslında Birleşmiş Milletler örgütünün bu amaçları gerçekleştirmek konusunda ne kadar gerçekçi olduğu ve aldığı önlemler sürekli tartışma konusudur.  

Terörle mücadelede uluslararası hukuk ve ulusal üstü sözleşmeler eskisinden çok daha önemli olacaktır.  Ayrıca Paris saldırısının ardından Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin yüksek dereceli ve çok daha yaşamsal bir sorumluluklarla karşı karşıya kalacakları açıktır. 

Birleşmiş Milletler Antlaşmasına göre Güvenlik Konseyi; barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptarsa eğer, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunabilir ve karar alabilir. Güvenlik Konseyi aldığı kararlarını yürütmek için silahlı kuvvet kullanımını içermeyen ne gibi önlemler alınması gerektiğini kararlaştırabilir ve Bileşmiş Milletler üyelerini bu önlemleri uygulamaya çağırabilir.  Bu önlemler,  ekonomik ilişkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim ve ulaştırma araçlarının tümüyle ya da bir bölümüyle kesintiye uğratılmasını, diplomatik ilişkilerin kesilmesini içerebilir. Güvenlik Konseyi, eğer öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için,  hava,  deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir.  Bu girişimler gösterileri, ablukayı ve Birleşmiş Milletler üyelerinin hava, deniz ya da kara kuvvetlerince yapılacak başka operasyonları içerebilir.

Meğerki ortaya çıkabilecek uluslararası sorunlar Birleşmiş Milletler Şartının  “VII. BÖLÜM / Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler” başlığı altındaki yukarıda sayılan süreçlerde gösterilen “önlemlere” uygun olarak çözülebilsin.

13 Kasım 2015 Paris saldırısında mağdur olan Fransa başta olmak üzere Devletler teröre karşı verilecek mücadele açısından siyasal nitelikli bir dizi uluslararası siyasal kararlar almanın ve teröre karşı dayanışmanın eşiğindedir.  Artık uluslararası hukuk eskisinden daha çok önemli olacaktır. Paris’te yaşanan terör eylemine ve terör eylemlerine yanıt verilirken, terörün önlenmesi amacıyla sadece devletler ve hükümetler değil aynı zamanda hükümet dışı örgütler, medya ve kendini sorumlu sayan kişilerin de içinde yer alacağı “çözümler üretme” süreçleri yaşanacak ve hatta teröre karşı bir dizi siyasal ağırlıklı “tedbirler” ve kararlar alınacaktır. Doğaldır, çünkü terör tehdidinin durdurulması ve yeniden ortaya çıkması önlenmelidir.

Bu siyasal süreçlerde alınacak olan siyasal nitelikli tüm uluslararası kararların ve iç hukukta yaratacağı sonuçların hukuki zorunluluklarla uzlaştırılmasında sorunlar yaşanabilir ve yaşanacaktır da… Bu sorunların yaşanmaması bakımından;  uluslararası hukuka uygun davranılması zorunluluğu ile bağdaşabilir siyasal kararlar almak için, kuşkusuz uluslararası hukuk ve ulusal üstü Sözleşmelere uygun kararlar alınması ve uygun davranılması esastır.

Paris’teki terör saldırısından sonra terörle etkin olarak mücadele etmek amacıyla uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak alınacak siyasal kararların iç hukukumuzda terör yaratmaması için ulusal üstü sözleşmelerin iç hukukumuzda kanun olduğu gerçeğini unutmayalım.