22 Ekim 2016’da başlayan İstanbul Barosu Genel Kurulu’nun açılışı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile biz avukatların yitirdiği meslektaşlarımız için saygı duruşu ile başladı.
Saygı duruşunda “ti” sesini duyduk…
Yürek burkan ve bestecisi Daniel Butterfield olan trompetin “ti” sesi geçmişte iz bırakan “İnsanlar Yaşadıkça” (From Here to Eternity) adlı dramatik savaş filmini anımsattı.
James Jones'un 1951 yılında yazdığı aynı adlı romanından uyarlanmış filmin senaryosu Daniel Taradash’indir. 1953 ABD yapımı filmin yönetmeni Fred Zinnemann'dır ve müzik George Duning’e aittir. Filmin başlıca rollerinde Burt Lancaster, Montgomery Clift, Deborah Kerr, Frank Sinatra, Donna Reed, Ernest Borgnine ve Jack Warden oynamışlardır.
Film Pearl Harbor baskınının hemen öncesinde Hawaii'de bir Amerikan üssünde görevli askerlerin sorunlarını ve arkadaşlıklarını anlatır. Dramatiktir, askerlerin çoğu bu baskında ölürler. Film 1954 yılında en iyi film ve en iyi yönetmen de dâhil olmak üzere tam 8 Oscar ödülü kazandı. Cannes Film Festivali'ndeki özel ödül başta olmak üzere çeşitli yarışma ve festivallerde filme 12 ödül daha verildi. Ayrıca ABD'de "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek Kongre Kütüphanesi'nin "Ulusal Film Arşivi"nde muhafaza edilmesine karar verildi. Yeniden izlerseniz, bu film iz bırakacaktır yüreğinizde…
Önce “ti” sesini dinledik.
Ti sesi ve açılışın ardından geçtiğimiz genel kuruldan sonra iki yıl içinde yitirdiğimiz İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat arkadaşlarımızın adları okundu. Saygı duruşunda hepimiz ayaktaydık. Arkadaşlarımızın ve tanımamış olsak bile yitirdiğimiz meslektaşlarımızın adlarını duyduk… Ne kadar çok meslektaşımızı kaybetmişiz.
Arkadaşlarımızın adlarının okunması ve hepimiz ayakta dinlemesi anlamlı, duygusal… Çok güzel bir anma ve çok güzel gelenek olduğunu düşünüyorum… Yitirdiğimiz meslektaşları isimleriyle anmayı bütün barolara öneririm. Yitirdiğiniz arkadaşlarınızı adlarıyla anıyorsunuz, anılarınızla ve yaşadıklarınızla baş başa kalıyorsunuz…
Hepsini tanımayabilirsiniz. Tanıdık bildik ve onca zaman geçirdiğiniz meslektaşınızın adı okunduğunda canlanan geçmiş anılarınızdır. O arkadaşınız artık yok. Yaşamıyor… Geriye kalan arkadaşınızın sadece okunan adı bile olsa; hissettiklerinizle baş başa kalıyorsunuz.
Yüreklerimizde Tahir Elçi’yi ve barış isteyen sesini duyduk… Onun anısına “Tahir Elçi’yi unutmayın” dedik, bir kere daha… Unutmayın!
Arkadaşlıklar, dostluklar üzerine anlatılanları anımsadım.
Çok anlatılır ve herkesin bildiği bir öyküdür…
Bir gün bir baba kavgacı oğluna çivilerle dolu bir torba vermiş. “Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin zaman bu tahtaya bir çivi çak” demiş. Genç, ilk gün tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki günlerde ise kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün tahtaya çok daha az çivi çakmış. Gün gelmiş, genç tahtaya hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Oğluna “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar” demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası oğluna “Aferin! İyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak” demiş.
“Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama bu delik aynen kalacak kapanmayacak. Bir arkadaş ender bulunan bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar” demiş (seçmehikayeler.com).
Bazen çivi çakmak gereklidir, çiviyi söktüğünüzde geride kalan izin bir değeri bile vardır.
Bazen öfkelenmek ve çiviyi çakmak gerekebilir…
Ama arkadaşlarınızla olan dostluklarınıza değil; emeğe, hukuka, adalete, insan haklarına düşman olanların tahtalarına çakın çivilerinizi... Mücadeleniz iz bıraksın, söktüğünüz her çivinin bıraktığı iz insan haklarının kazanımı için şart olabilsin…
Söktüğümüz çivilerin bıraktığı izler; emeğe ve insan haklarına karşı adaletsiz olanlara karşı birlikte vereceğimiz mücadelenin ne kadar önemli ve elzem olduğunu öğretsin yeter…
Artık arkadaşlarımıza, dostluklarımıza ve yüreklerimize 38. çiviyi çakmayalım.
Artık kendimizden kurtulma zamanıdır.
Artık alkışlardan kurtulma zamanıdır; dostlukları ve arkadaşlıkları kurtarmak için.
Yürekteki olup biten bütün işler, sevdalar için bile söylenecek ne kadar çok şey var.
Nazım Hikmet’in şiirinden birkaç satır…“Tahir olmak ta ayıp değil / Zühre olmakta / Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil / Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte.
Yürekte başlayan sevdalar için…
Bu memleketin sevdalılarına…Yargının kurucu unsuru olan bahtı kara avukatlara...
Yürekte başlayan arkadaşlıklarla birlikte faşizme karşı omuz omuza mücadele için bütün iş yürekte…