Yargı bağımsızlığı için mekânlar tartışıldı. Bu kez adli yıl açılışı Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapıldı. Cumhurbaşkanı ve yanında yüksek yargının yüksek yargıçları salona girdiklerinde hazır bulunan yargıçlar, savcılar ve davetliler; ayağa kalkarak, önlerini ilikleyerek, cüppelerini düzeltmiş olarak alkışladılar... Savunma, böyle bir törene katılmadı.
Bu yıl yargı bağımsızlığı, ayakta alkışlarla bir kere daha ortadan kalkmış oldu.
Öğrendiklerimiz, tekrarlarımız ve bir çocuğa öğretir gibi öğretmeye çalıştıklarımız nelerdi?
Yasama yetkisi Türk milleti adına TBMM’ne ait ve bu yetki devredilemez. Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız Mahkemelerce kullanılır. Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanunlara ve vicdani kanaatlerine ve hukuka uygun olarak hüküm verirler. Hiçbir organ, mercii ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Mecliste görülmekte olan bir dava hakkında soru sorulamaz, görüşme yapılamaz ve “bir beyanda” bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları mahkeme kararlarına uymak ve derhal yerine getirmek zorundadır.
Anayasanın “Başlangıç” bölümüne dönelim: “ Kuvvetler ayırımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;”…
Demek ki; yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Ama yargı; yasamanın ve yürütmenin tüm etkilemelerine şeklen dahi olsa kapalıdır. Bu yüzden Anayasa ile çok daha fazla korunur, çünkü diğer güçlere karşı çok daha bağımsızdır, bağımsız olmalıdır.
Yargı, yasama ve yürütme sanki aynı sokakta oturan komşular gibi. Hanelerinde olup bitenlere bir diğeri karışmıyor. Sorun varsa elbirliği ile gideriliyor ama sorun yaratmıyorlar. Sokağın huzurunu komşunun biri ne zaman bozacak gibi olsa; komşuluk hukuku kendini gösteriyor ve ahenkli yaşama dönülüyor. Olmazsa, Anayasa ve kanunlar uygulanıyor. Komşular, aralarındaki medeni işbölümüne razılar. Bir komşunun, komşusuna üstünlüğü yok, biri diğerinden üstün değil… Kuvvetler ayırımı var ve komşular aralarında bu ilkeyi uyguluyorlar… Böylece vatandaş hür, ahali hürriyete sahip.
Montesquieu, siyasi hürriyeti sadece anayasayla olan ilgisi bakımından incelemenin yeterli olmadığını, bu hürriyeti bir de vatandaşla olan ilgisi bakımından incelemek gerektiğini düşünür. Ona göre felsefi anlamda hürriyet; kişinin istediğini yapabilmesi, ya da hiç olmazsa istediğini yapabildiği kanısını taşımasıdır. Montesquieu, “ Bazen öyle olur ki devletin yönetim şekli hür olur da vatandaş hürriyetten yoksun olur. Yine öyle olur ki, vatandaş hür olur da yönetim şeklinin hürriyetle ilgisi olmaz. Bu gibi durumlarda devletin yönetim şekli uygulama değil de hukuk bakımından hürdür; bu vatandaş da hukuk bakımından değil uygulama bakımından hürdür” diyor…
Tekerleme gibi… Ama anlamlı, düşündürücü ve eş sesli…
Tekerlemeler "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eşsesli kelimelerle kurulu konuşma" demektir. Doğu Anadolu’da “döşeme” veya “sayışma” denir. Bazen masallarda, hikâyelerde, halk tiyatrolarında, bağımsız olarak söylenen ölçülü ve kafiyeli sözlerdir. Türk edebiyatında ve Divan-ü Lügat-it Türk’te bazı tekerlemeler yer alır.
Çocuklar tekerlemelerle büyür, çoğumuz öyle büyüdük. Dinlememiz, konuşmamız ve anlamamız tekerlemelerle gelişti, böylece dilin özelliklerini anlayabildik, dilimizin matematiği gelişti. Dilimizin gülmece ve eleştirel boyutunu tanıdık. Derler ya “çocuklar gibi şendik”…Halk dilinde tekerlemelerle eğlenmeyi, düşünmeyi, “ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken” diye başlayan masallarla, manilerle, tekerlemelerle büyümeyi öğrenmiştik…
Geldik bu günlere… Dili ve inceliklerini bize öğreten Necmiye Alpay’ı tutukladık içeri attık.
Temel haklar ve özgürlükleri korumanın yolu herkese lazım olan yargı “bağımsızlığıdır” dedik…
Herkes, yargı bağımsızlığından yana! Ne tuhaf tır ki, herkes yargının bağımsızlığına saygılı…
Herkesin bildiği “Komşu, Komşu” tekerlemesinin tam yeri ve vaktidir…
-Komşu, komşu!
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İncik, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İncik, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu
Bu yıl adli yıl; herkesin önünü iliklemesi, cüppesini düzeltmesi ve ayakta alkışlarıyla açıldı.
Komşu, komşu! Hu, Hu! Yargı bağımsızlığı yandı, bitti kül oldu!