Kapitalist ve emperyalist saldırıları sınıf temeline dayalı olarak anlamak için ihtiyacımız olan hukuk ise eğer; bu hukuk sorun çözmüyor, temel insan haklarını korumuyor, tam aksine insan haklarını sürekli ihlal ediyor. Yetinmiyor, bu ihlalleri olağanlaştırmak isteyen siyasal iktidar yetkilerini ve gücünü olağanüstü bir saldırı gücüne dönüştürüyor. Çünkü korkuyor…
Bildiğiniz bütün ceza hukuku ilkelerini hayata geçirmenin tam zamanıdır.
Tam tersi şöyle olmalıdır; bildiğimiz ceza ve ceza usul ilkelerini Anayasa ile birlikte yeniden yazmak için her şeyi çöp sepetine atmalıyız. Gezi dayanışma/direnişinden bir ders çıkarmak istiyorsak önce bildiklerimizden kurtulmalıyız. Ezberlerimizi bozma zamanıdır. Bu ceza ve ceza usul sisteminin yarattığı sorunları aynı sistem içinde kalarak çözemeyiz. İnsan haklarını ve insan onurunu sürekli ihlal eden bir hukuk, hukuk değildir.
Dayanışmanın ve direnişin hukuku yazılmalıdır.
Eski Yugoslavya İçin Uluslar arası Ceza Mahkemesi kararında yazılı olduğu gibi “İnsan Hakları gibi bütün insancıl hukuk corpus’unun özü de cinsiyeti ne olursa olsun her kişinin insanlık onurunun korunmasına dayanır. İnsanlık onuruna saygı genel ilkesi, …uluslar arası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunun varlık sebebidir. Gerçekten de çağımızda bu ilke uluslar arası hukukun bütününe nüfuz edecek kadar önem kazanmıştır” (Öktem, Emre, Terörizm İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları. 2007 Derin yayınları Sayfa 414)
Kanunlarımız, hukukumuz bir yanda dura dursun… Asıl önemli olan tarihi temellere dayalı ve hatta antik çağa ait ama insanla ve insancıl hukukla ilgili, insan onurunun ezilmemesi, çiğnenmemesi için başta kişi özgürlüğü ve kişinin hukuki güvencesini esas alan uluslar arası hukuk metinlerini yol gösterici olarak kabul etmeliyiz.
Onlardan birisi Habeas Corpus… Bir mahkeme ya da yargıç tarafından çıkarılan ve gönderildiği kişi ya da kurumdan gözaltında tuttuğu kişiyi belirli bir amaçla mahkeme önünde hazır bulundurmasını isteyen yazılı ve yargısal emirdir. Başvurulan yargısal emrin en önemli türü, birey özgürlüğünü çiğneyici işlemleri gidermek için bir tutuklamanın yasallığını yargıç kararına bağlayan habeas corpus 'tur.
Ülkemizde; polise, emniyete, devletin kolluk güçlerine böyle bir yargısal karar gönderen ve özgürlüğünden yoksun kişiyi yargıç önüne getirmesini isteyen bir mahkeme kararı yok mudur? Aksine, kişinin özgürlüğünü kısıtlayan gözaltı süresini artıran karar çoktur.
Türkiye’de keyfi olarak ve özellikle devletin bizzat kendisi tarafından bireyin özgürlük ve güvenlik hakkından mahrum bırakılması önlenmelidir. Ulusal üstü metinlerde kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının birlikte kullanılmasının nedeni, güvenlik denilince kişi özgürlüğüne karşı yapılacak tüm keyfi müdahalelere karşı kişinin korunmasıdır.
Ülkemizde bu hakkın bizzat devlet tarafından ihlaline günlerdir tanık olmuyor muyuz?
Gücün kullandığı yetki hukuka uygun olsa bile; eğer kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasında “ölçü” aşılmışsa, orantısız kullanılmışsa, haksız tutulmuşsa, kanuna aykırı gözaltına alınmışsa, hukuka aykırı nedenlerle soruşturmaya uğramışsa ve ceza hukuku kişinin temel hak ve özgürlükleri aleyhine “kötüyü” kullanılmışsa Habeas Corpus vardır.
Anglo Sakson hukukunda kişi hürriyetinin belki de en etkili koruyucusu, Latince’de “kişinin huzura çıkmasına müsaade et” anlamına gelen “habeas corpus” emridir. Habeas Corpus, hukuka aykırı olarak hürriyetinden mahrum bırakılmış bireyin bir an önce ona kavuşmasını sağlamayı amaçlayan, antik kökene sahip bir “ortak hukuk” emridir.
Habeas corpus, başkasını alıkoyan bir kişiye, alıkoyduğu kişiyi serbest bırakmasını veya mahkemeye bu alıkoyma için geçerli hukuki sebep göstermesini emretmek suretiyle, alıkoymanın hukukîliğini araştırmayı hedefleyen “ayrıcalıklı” bir mahkeme emridir.
Bireyi gayri meşru hapisten ve alıkoymalardan koruyan güçlü ve etkili bir çare olan habeas corpus emri, bir kişiyi hukuka aykırı olarak alıkoyduğu iddia olunan şahsa yöneltilir ve bu şahsın alıkoyduğu kişiyi alıkoyma gerekçeleriyle birlikte belirlenen saat ve yerde mahkemenin ya da hâkimin huzuruna çıkarmasını öngörür (Feyzioğlu, METİN, Anglo Sakson ve Anglo Amerikan Hukuk Düzenlerinde Habeas Corpus Kurumu AÜHF Dergisi, Cilt 44, 1995, sayı 1-4, sy. 665-688).
Habeas Corpus emri kişileri yürütmenin “keyfi” uygulamalarından, kolluk gücünden, polisinden, polisin keyfi baskısından ve devletin uygulamaları ile yarattığı terör, baskı ve yıldırma eylemlerinden korur. Eğer kişiyi niçin tuttukları, neden yakaladıkları ve gözaltına aldıkları hakkında ileri sürülen “gerekçeler” hukuka aykırı ise; mahkemenin emri kişinin derhal serbest bırakılmasıdır.
Habeas Corpus için, adil yargılanma hakkı için o ülke insanları için bağımsız ve tarafsız yargı lazımdır. Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargı yoktur. Dayanışmanın ve direnişin hukuku yazılacaksa eğer; yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkındaki önceki tüm yazılı metinler çöpe atılmalı, ezberler bozulmalıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri yeni baştan yazılmalıdır.
Çünkü herkesin özgürlük ve güvenliği tehdit altındadır. Her eylem “terör” müdür? En basit bir kanuna aykırılığın dahi “terör” olduğuna, soruşturmaların Terörle Mücadele Kanununa göre açılmasına ve gözaltı sürelerinin uzatılmasına hangi güç karar veriyor? Yargı makamları mı, eğer varsa kolluk gücü mü yoksa polis mi?
İnsan hakları ve hukukun kendisi insan özgürlüğünün korunmasındaki en önemli adımlardan biri olan antik değere sahip Habeas Corpus’u çoktan aştı.
Bizde ise, bizatihi ceza usul hükümlerinin kendisi kişi özgürlüğünün ihlalinde kullanılan cezalandırma hukukunun sonucudur.
Yakalanmaya, gözaltına alınmaya çalışıldığı o anda; kendisini zorla yakalayan ve gözaltına alan gücün bu zoruna karşı kişinin direnmesinin, zora karşı direnmenin hukuku yazılmalıdır.
Gezi Dayanışma/Direnişinin, her yer Taksim, her yer direnişin hukukunu yazabilir misiniz?
Yoksa dün olduğu gibi, bu günde dayanışmanın/direnişin başkaldırısı ile yaşadığımız isyan günlerinde; “ölülerimizi” sayarak yaşamaya devam mı edelim?