Evet, gazetecilik suç değildir. Gazeteci kamuoyunun haber alma, bilgilenme kanallarını açık tutma uğraşı veren basın emekçisidir. Kitap da bomba değildir. Okumak da suç değildir. Aydınlanma yeni ufuklara yelken açmanın keyifli yoludur. Güzel sanatlar, resim, heykel, sinema, tiyatro kültür dağarında suç barındırmaz. Sanatı suçla ilişkilendirmek, sanata yasak koymak çağdaş demokrasilerde utanç vesilesidir. Yaşadığınız toprakların kültürünü dünyaya tanıtma gibi ulusal bir ödev de yüklenir sanat. Yazı, eleştiri, şiir bireyin yaratıcılığıdır. Boşuna değil “Söz uçar yazı kalır” deyişi. Gelecekte bu coğrafyada soluk alıp verecek olan insanlar günümüzde yaşananları yazıyla, resimle, heykelle, fotoğrafla öğrenecekler. Bu anlamıyla sanat, tarihe düşülen kalıcı bir not, bir belgedir de.
Ülke 15 Temmuz 2016 günü parlamenter demokrasiyi, laik cumhuriyeti, seçilmiş iktidarı, halkın özgürlüklerini de hedef alan bir askeri darbenin eşiğinden döndü. Yine yüzlerce insanımız öldü, bir o kadarı yaralandı. Şimdi aradan geçen süreçte yaralar sarılmaya çalışılıyor. Olağanüstü hal ilan eden iktidar, bu tür kalkışmaları önleyecek yeni bir yapılanmanın da sinyallerini veriyor. Bir yandan darbecileri yargı önüne çıkarırken bir yandan yurttaşların temel hak ve özgürlüklerine, düşünceyi ifade özgürlüğüne haber alma, bilgilenme hakkına kısıtlamalar getiriyor. Onlarca gazete, televizyon kanalı, radyo kapatılıyor, yayınevleri kapatılıyor, kitaplar yasaklanıyor. Kamuda görevden almalar bir tür “cadı avını” anımsatıyor. Listeler dolaşıyor elden ele. Kendilerine gazeteci süsü veren muhbirler yine işbaşında. Peki, halkı “demokrasi bayramı” diyerek meydanlara çağıran iktidar, eli sopalı grupların mahallelerde yurttaşları, özellikle de Alevi ve azınlık yurttaşları nasıl taciz ettiklerini, tehditle meydana çıkmaya zorladıklarının farkında mı? Hem bunca insan ölmüş hem de “demokrasi bayramı” diyorsunuz. Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin bu topraklarda bütün kurum ve kuralları ile işleyen bir demokrasi vardı da biz mi görmedik. Darbe sonrası, ülkede demokrasiyi yerleştirmek için iyi bir fırsattır. İktidarı ile muhalefeti ile tüm siyasetçiler şimdi ülkede parlamenter demokrasiyi yeşertmenin tam sırasıdır. Bırakın oy hesaplarını, genel başkanlık hırslarınızı, elinizi taşın altına koyun. OHAL henüz yurttaşa huzur getirmedi. Tersine, kafalardaki soru işaretlerini daha da arttırdı. “Gazeteler, yayınevi, televizyon kanalları, radyolarda kapatılma sırası kimlerde” diye düşünüyor insanlar. Kurunun yanında yaşlar da yakılmaya devam edecek mi? Bu hain kalkışmanın yurttaşları tasada kıvançta bir araya getirmesi dileğimizdi. Bunu yapacak olanlar da kuşkusuz iktidar erkiydi. Öyle olmuyor. İktidar başbakanı ile belediye başkanlarıyla yandaş olmayanlara mesajlar gönderiyor. “Bazı kışlaları piknik alanı yapacağız ama Topçu Kışlasını yapacağız”, “Taksim’e cami de yapacağız.” Bu yurttaşlarıyla nasıl bir inatlaşmasıdır iktidarın? Demokrasiyi, bunca ibrete karşın, hâlâ çoğunluğun yasalara, kent estetiğine uysun uymasın. Her istediğini yapma hakkı diye mi algılıyorsunuz. Eğer böyleyse ülkenin geleceği açısından ciddi biçimde kaygılanmamız gerekecek. Bilinir ki askeri darbelerin de, sivil vesayetlerin de panzehiri, şeffaf yönetimler, halkın tümünü içine alan çağdaş demokrasilerdir. Umarız iktidar ve partili milletvekilleri elde edilen bu fırsatı değerlendirmeyi başarır. Bizler her dönemin potansiyel suçlusu olarak gösterilmeye alıştırılmış sahada türlü tehlikelere karşı haber için koşturan basın emekçileri ise bir kez daha duyuruyoruz: Gazetecilik suç değildir. Haberin, gerçeğin peşinde halkı aydınlatma görevimizi yerine getireceğiz. Doğru bellediklerimizi yazacağız çizeceğiz
Konuşacak, tartışacak çok şey var bu kaos ortamında. Bir kez daha ısrarla yinelemek istiyorum. Umarım iktidar darbeyi savuşturduktan sonra kendisine de önemli dersler çıkarmıştır. Laik cumhuriyeti, bütün kurum ve kurulları işleyen parlamenter demokrasiyi yeniden inşa için elinden geleni yapar. Yurttaşların bir bölümünü değil din, ırk, cinsiyet gözetmeksizin tüm yurttaşları kucaklar. Bütün yurttaşların iktidarı olduğunu hatırlar. Aksini düşünmek bile istemiyorum.
Yazıyı bir kez daha Gülten Akın’ın bir şiiri ile sonlayalım. Bu güzel şiiri mayıs ayındaki bir yazımla okurla paylaşmıştım. Bu yazıyla da Gülten Akın’ın dizeleriyle örtüştüğünü düşündüğümden sizlere bir kez daha paylaşıyorum:
AH ÜLKE
Demir akkor halinde, esas demirciler
yedi kat yerin dibinde ve görünenler sahte
önce evliyalar gibi resim veriyorlar
çerçeveden bir çıkınca bir çıkınca
kolları uzanınca örse
üstünde alanlar dolu zambak
vuruyorlar, vuruluyor düşüyor
zambak dönüşüyor lâl’e
Ferhad’ın kesik kolları bir değse toprağa
su uzakta birikiyor hâlâ
söylenti bu, kulaktan kulağa
Mavi kuşun sahipleri esas demirciler
bir gün masallardan dönecekler
-şimdi mi, burada mı, bu durumda mı?
şimdi aşk bile zorba