Baskılardan, gazeteci tutuklamalarından, tehditlerden ve gazetecilik mesleğinin yok edilmesine yönelik eziyetlerden, işten atılmalardan dolayı ortaya çıkan “gazetecilere özgürlük” mücadelesinin yarattığı “Gazetecilere Özgürlük Platformu” ikinci bir kongre topladı.
24 Temmuz 2013 günü Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Sayın Ercan İpekçi, “İkinci Gazetecilere Özgürlük Kongresi”nin açılışında yaptığı konuşmada gerçekçi ve öğretici bir durum tespiti yaptı.
Artık “siyasal içerikli” konuşmalar yapmak gerekiyordu, çünkü artık anlaşılmıştır ki; sorun sadece “basın özgürlüğünden ibaret değil”dir.
Sayın İpekçi’nin ifade ettiği gibi “Sorun aynı zamanda toplumun ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğüdür.”
İşte gazetecilerin farkına varmaları gereken, bir başka deyişle eğer farkına varabilirse gazetecilik mesleğinin ayakları üstüne oturacağı bir dönemin başlatılması, özgürlük mücadelesinin kazanılması; İpekçi’nin ifadeleriyle “biz gazetecilerin korkarak, susarak, gerçekleri gizleyerek bir yere varması” ile mümkün değildir.
Açış Konuşmasında İpekçi’nin “gazetecilerin içinde bulunduğu durum” hakkındaki görüşlerini alıntılıyorum:
“Bizler konuşmaktan, fikrimizi açıklamaktan, hakkımızı aramaktan, doğruları haberleştirmekten, işten atılmaktan, sendikalaşmaktan, toplu sözleşme yapmaktan, birbirimize sahip çıkmaktan korkarak, toplumun diğer kesimlerinin dayanışma çağrılarına kulaklarımızı tıkayarak bu demokrasi mücadelesine katkı veremeyiz.”
“Türkiye medyası, ne yazık ki meslektaşlarına sahip çıkamadı. Bu mücadelede, bir avuç meslek örgütü, bir grup gazeteci, birkaç yayın kuruluşu; tutuklu gazeteci yakınlarıyla birlikte yıllardır Türkiye gündemine girebilmek için çaba harcıyoruz. Ancak basın özgürlüğü mücadelesinde ilk önce korkup susan medya sahipleri oldu. Sonra da yazı işlerini susturdular. Bu süreçte medya, toplumu aydınlatma görevini yeterince yerine getiremedi. Medya, en temel meslek kodlarından biri olan "halkın gerçekleri öğrenme hakkına saygı" ilkesini ihlal etti. Gerçekleri halktan sakladı, sansürledi. Bu uygulamalara direnen gazeteciler işten çıkarıldı.”
Kongre’de Sayın Oktay Ekşi yıllardır sürdürdüğü fikrini konuşmasında tekrarladı. Sorun, basın özgürlüğü olarak ele alınacak olursa, bu bir hata olacaktır. Sadece “basın özgürlüğü” adı altında bir hakkın savunulması, ya da iletişim özgürlüğünün kapsadığı ifade özgürlüğünün sadece basın özgürlüğüne indirgenerek savunulması özgürlükler mücadelesinde bulunduğumuz yerde saymaktan ibarettir. İletişim özgürlüğü herkesin hakkıdır bu hak savunulmalıdır, çünkü haber alma hakkı, gerçekleri öğrenme hakkı, ifade özgürlüğü bu hakkın çatısı altındaki en değerli insan haklarıdır.
Sayın Ercan İpekçi’nin konuşmasındaki diğer satırbaşları ise yaşadığımız gerçekleri gösteriyor:
Gezi Parkı gösterileri sırasında yapılan yayıncılık, medyanın gerçek yüzünü bir turnusol kâğıdı gibi ortaya çıkardı. Medya sustukça, halk reddetti. Başbakan, konuştukça halk isyan etti.
Gazeteciler olarak şunu görmek zorundayız: Sadece "gazetecilere özgürlük" isteyerek, bu mücadelede başarıya ulaşabilmek mümkün değildir. Özgürlükleri kısıtlanan yazarların, yayıncıların, bilim insanlarının, öğrencilerin, avukatların, direnen işçilerin, toplantı ve gösteri hakkını kullanmak isteyen halkın ortak mücadelesine gazetecilerin de katılması, destek vermesi gerekiyor.
Tencere tava çalarak yapılan barışçıl protesto gösterilerini bile suç olarak tanımlayan, vatandaşları komşularını ihbar etmeye zorlayan bir zihniyete karşı, sadece "gazetecilere özgürlük" diyerek mücadele edilemez.
Böyle onurlu bir mücadeleyi tamamen barışçıl yöntemlerle sürdüren Türkiye halkları, tüm dünyanın takdirini şimdiden kazanmış durumda.
Gazeteciler olarak, demokrasi mücadelesinde halkın önüne geçemedik ancak onların bu onurlu mücadelesinin bir parçası olmaktan geri kalmayalım.
"Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!"
Doğru söze ne denebilir?
Gazeteciler için söylemek gerekirse; yaşananlardan, geçmişten ders çıkarmalıyız. Çünkü “bu daha başlangıç”. Artık geriye kaleminizden, gazeteciliğinizden kaynaklanan gücünüzü kullanmaktan başka kaybedecek hiçbir şeyiniz kalmamıştır. Birlikte ve örgütlü olma zamanıdır.
Varsayınız ki, engelleriniz vardı. Sizi vazgeçemediğiniz kadar para pul sahibi yaptılar, siz de hiç ses çıkarmadınız, kabul ettiniz ve meslektaşlarınızın başına gelenlerin size de bir gün yapılacağını aklınıza getirmeden, hatta hiç sıkılmadan “gazetecilik” yaptınız. Ne oldu ise oldu, varsayalım ki tırnak içinde tuttuğunuz “gazeteciliği” yapmaya engel birçok halleriniz ve maruzatlarınız vardı. Vazgeçtiniz veya gazeteci olmanıza rağmen şu veya bu nedenle gazetecilik yapamadınız bir süre. Sizler için bile hala vakit var….
Varsayınız ki içeride bulunan gazeteci meslektaşlarınız gibi tutukluydunuz. Salt bu nedenle ve size “gazetecilik” yaptırmamak için “tutukladılar”. İnanılması güç ama tahliye oluverdiniz..
Artık herkesin temel hakları ve özgürlüğü için ve gazetecilere özgürlük mücadelesi adına tıpkı tahliye olup cezaevi kapısına bırakılan “serbest” kalan gazeteci gibi; onurunuzu ve meslek onurunu korumak için her hal ve şartta ilk cümleniz şöyle olmalı bence:
Nerede kalmıştık?