Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız! 800 yıl önce Magna Carta’nın krala zorla kabul ettirilen yasaklardan bir madde… Adalet ve hak; satılık mal mıdır?

Tarihten günümüzü miras kalan bir diğer düzenleme; Magna Carta’nın 39. uncu maddesi…

“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.”

Bütün devletlerin “Magna Carta” ilkelerini bir mirasyedi gibi tükettiği şüphesiz.  

Magna Carta Libertatum “Büyük Özgürlük Fermanı” 1215 yılında Papa III. Innocent, Kral (Yurtsuz) John ve Baronları arasında, “kralın yetkilerini” sınırlandırmak amacıyla İngiltere’de Runnymede çayırında imzalanmıştır. Bu belge, Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini emrediyor, kanunlara uygun davranmasını zorunlu kılıyor ve hukukun; kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu krala kabul ettiriyordu.  

800 yüzyıllık bir miras üzerine inşa edilmiş özgürlükler düzenini, öyle ya da böyle kendini “kral” görenlerin halini günümüzde sorguladığımız zaman; değişen krallıklar yerine kapitalizmin ürettiği yeni krallıklar hükümranlıklarını sürdürüyor. Magna Carta’yı arada bir hatırlatmak lazım. Adları ve çağları değişik olmasına karşın, değişen bir şey yok! Yüzyıllar sonra halka birazcık özgürlük ve birazcık haklar verilmesinde “krallar” için bir mahsur yok!

Belki “halka özgürlük” verilmesi yerine şöyle bir tespit daha doğrudur: 800 yıl önce Kralın sonsuz olan yetkilerinden vazgeçmeye zorlanması ve bunu kabul etmesiyle imzalanan Magna Carta sayesinde; kralın sonsuz yetkileri din adamları ve halk için sınırlandırılmış oldu. Yani, halka ve din adamlarına verilmiş bir özgürlük gibi kabul edildi…

Magna Cartai; demokratik hukuk sistemi temelinin ilk harcı ve ilk tuğlası gibi…

Magna Carta Libertatum’un birinci maddesi ilginç…

“Her şeyden önce, Tanrı'nın önünde diz çöktük ve bizim ve varislerimiz için İngiliz Kilisesinin sonsuza dek özgür olduğunu, haklarına eksiksiz bir şekilde, özgürlüklerine de kısıtlanmadan sahip olması gerektiğini bu sözleşme ile teyit ettik. İngiliz Kilisesi için çok önemli ve gerekli görülen seçim özgürlüğünü, baronlarla aramızda çıkan ihtilaftan önce, tamamen kendi irademize dayanarak kabul etmemizden ve efendimiz Papa III. Innocent tarafından da tasdiklerini aradığımız bu sözleşmeyi onaylamamızdan doğacak her şeyin, aynen korunmasını diliyoruz. Bu sözleşmeye biz uyacağız; varislerimizin de sonsuza kadar samimiyetle bu sözleşmeye uyacaklardır. Aşağıda sıralanan tüm özgürlüklere bizim ve varislerimizin sahip olmasını ve olmaya devam etmesini krallığımızın bütün özgür insanlarına kabul ettirdik. Bu bizim ve varislerimiz tarafından onlara ve onların varislerine de kabul ettirilmiş sayılmalıdır.”

Sıralanan özgürlüklerden ve krallığın uyacağı kurallarla ilgili birkaç örnek…

“Bundan böyle hiçbir hâkim her hangi bir kimseyi ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez.

Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ya da geciktirmeyeceğiz.

Krallığın yasalarını bilmeyen ve bu yasalara tümüyle uyacağına kanaat getirmediğimiz kişileri hâkim, vali, şerif ya da sınırlı yetkili hâkim olarak atamayacağız.” (Vikipedi)

“Magna Carta Libertatum”un orijinali kayıp. Bir kopyası 1225 yılında Kral III. Henry tarafından yazdırılmış olan dört kopyası varlığını sürdürüyor.

Kral John verdiği sözleri tutmadı… Ama 800 yıllık Magna Carta sayesinde “bir kralın” ülkeyi istediği gibi yönetemeyeceği açıkça belgelendi. Artık bütün krallar devleti yasalara uygun olarak yönetmek zorundaydı. İngiltere’de krallar yasalara uymadıkları zaman tekrar tekrar gündeme getirilen Magna Carta; tarih boyunca birçok krala onaylatılmıştır. 

Magna Carta’ya göre; adalet satılmaz, reddedilemez, geciktirilemez.

Hukuk ve kanunlardan önce; adaletin satılık bir mal olmadığı ve geciktirilemeyeceği ve reddedilemeyeceği; bir çayırlık yerde 800 yıl önce kabul edilmiş ve imzalanmış…

800 yıl önce yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden kimse tutuklanmayacak denilmesine rağmen, günümüzde yazılan kitaplardan öğreniyoruz ki; kimlerin tutuklanacağı veya kimlerin tutuklanmayacağını bilenler varmış, biz bilmiyormuşuz...

Kendim için söylüyorum, bir aptal gibi; örneğin özel görevli mahkemelerde neden insanların tutuklanmaması gerektiğini anlatmaya çabalarken halim zaten baştan nafileymiş... Durumum ise gülünecek kadar salakça! Çünkü bizi dinler gibi görünüp karar verecekler daha başında kimi tutuklayacaklarını, uzaktan izleyenler de kimlerin tutuklanacağını zaten biliyorlarmış! O kadar da saf sayılmam kuşkusuz. Hatta olup bitenlerin farkındaydım. Hatta kimlerin tutuklanacağını, kimlerin tutuklanma sırasının geldiğini bile tahmin eder ve bilirdim denebilir! Her şey parayla alınıp satılmaz! Çoktan verilmiş kararların figüranları gibi “yargıda” avukat sıfatıyla yerimizi almış olmakla; daha başında alınıp satıldığını bilmediğimiz onurlarımızın bu kadar hiçe sayıldığına hiç tanık olmamıştım ve hiç bilmiyordum. 

Yüzyılımızda ve dünyanın her yerinde adalet ve vicdan en çok para eden meta…

Satın alınabilir ve satılabilir… İsterseniz bu alım satıma ve sonuçlarına yolsuzluk deyin, isterseniz hukuka ve yasalara aykırı kabul edin, isterseniz suç deyin veya adına ne derseniz deyin; dün kralların ve bugün güç sahibi egemenlerin alıp satmakta mahir oldukları adalet ve vicdandır…

Müşterisi bol, her zaman pazarı var, alanı ve satanı çok, üstelik her zaman para ediyor ve adına adalet deniyor…