Ülkemdeki arapsaçına dönen yaşantıya bir çıkış yolu bulunur mu bilemem. Güne acaba bugün nasıl bir felaketle karşı karşıya kalacağız diye uyanan ürkek bireylerden oluşan bir toplum olduk. Charlie Chaplin geldi aklıma. Kapitalizmi ve faşizmi hicvettiği zeka ürünü incelikli filmleri. Bir yandan güldürürken, bir yandan da uzun uzun düşündürüyordu. Bu çağı yansıtacak büyük sanatçılar yine çıkacaktır elbette. Ama şimdilerde sanatın bile sesinin kısıldığı, zorbalığın başını alıp gittiği, insan haklarının ve adaletin ayaklar altında paspas edildiği bir karanlık çağı yaşıyoruz. Kapitalizmin var ettiği yeni zenginlerin ar damarları çatlamış. Öyle ki, yüzyılın salgını Covid-19’u bile rant için kullanıyorlar. Aşı pazarları kuruluyor. Varsıl ülkeler aşılarına kolayca ulaşırken, aralarında kara kıta Afrika’nın da olduğu yoksullar aşıya ulaşmak şöyle dursun karınlarını doyuracak, evlerine aş götürecek iş bulamıyorlar. Covid-19 salgını bir kez daha göstermiştir ki varsıl batının Afrika halklarına bakışı hiç değişmemiştir. Kıtaya yeterli aşı iletmekte ve yüzyıllardır sömürdüğü insanların yaşam standardını yükseltmeye hiç de istekli görünmemektedir. Kapitalist sistemin yarattığı çok uluslu şirketler batının yüzyıllardır sömürdüğü yoksul ülkeleri ve Kara Afrika’yı neredeyse haritadan silmektedir. Onlar halkları değil sadece rant sağlayacakları yer altı servetleriyle ilgilenmektedirler. Kazanç hırsları gözlerini kör etmiştir. Elbette duygularını da…
Bir kaos ortamı ülkemizi dört bir yanından sarıp duruyor. İktidarı yönetenlerle yönetilenler arasındaki aynı dilin konuşulmasına rağmen bir diyalog kurulabilmesi olanaksız görünüyor. Çünkü iktidar dili halkı kollayan bir dil olmaktan çok uzak. Tehditkar, zorba bir dil. Hak arayanların gözaltına alındığı, ülke malını soyanların yurt dışına kaçırıldığı tuhaf bir atmosfer içinde geçiyor günlerimiz. Dünyada giderek tırmanan aşırı milliyetçilik ve ırkçılıktan elbette ülkemiz insanı da nasibini alıyor. Kürtler, Aleviler, ülkemizdeki azınlıklar en çok ezilen, şovenizmin doğrudan hedefi olan topluluklar. Oysa onlar uzun yıllar birlikte yaşadığımız, tasada kıvançta beraber olduğumuz halklarımızın birer parçasıdır. Bu kadim toprakları bölmek için dışarıdan ve içeriden uğraş verenlere dehşetle bakıyorum. Ve Türkiye’nin geleceği açısından ürküyorum.
Evet, sevgili okur, gönül istiyor ki baharın bu en güzel günlerini sevinçlerle yaşayalım. Ama yaşatmıyorlar. Sanki birileri dövüşten, kan dökmekten, güçsüzü ezmekten hoşlanıyor gibi. Topluma bırakın hesap vermeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine bile hesap vermekten kaçınan bir iktidar erki var karşımızda. Ekonomi kötü yolda. Yoksullar her gün daha yoksul, zenginler daha da zengin. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ekonomi konusundaki sorulara yanıt vermekten kaçınıyor iktidarın bakanları. Sorular üst üste geldikçe meseleyi hamasetle boğmaya çalışıyorlar. Bir ülkenin geçmişteki kahramanlıklarıyla övünmesi tabii ki bir haktır. Ama geçmişte yapılan yanlışlarla, hatalarla yüzleşilmesi de gerekir. Aksi halde saygın bir toplum, saygın bir ulus olmanın ağırlığını taşıyamazsınız. Sanıyorum şimdi çağdaş dünyadaki yerimiz de bu nedenle yani kendimizle yüzleşemediğimiz için giderek sarsılıyor. Ve cumhuriyetin laiklik, demokrasi ve ulusçuluk kazanımları birer birer tüketilirken iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçiler yalnızca laf üretiyor bu ülkede. Yine de çevremizi gözden geçirdiğimizde bütün bu olumsuzluklara karşı direnen gençlerimiz, kadınlarımız çevresine, akar suyuna, ormanlarına dokundurmayan köylü kardeşlerimiz, hak peşinde koşan işçilerimiz var. İşte size yarınlara güvenmek için küçük de olsa bir ipucu. Dayanışacağız. Ve sonunda bu güzel ülkeyi düze çıkaracağız. Yeter ki bizi bölmek isteyenlere, din tüccarlarına bir de cumhuriyet ve demokrasi düşmanlarına fırsat vermeyelim.
Alman Yazarı, Tiyatro Kuramcısı Şair Bertolt Brecht’in bir şiiriyle sonlayalım yazıyı. Şiiri Asım Bezirci dilimize çevirmiş. “Olağan Demeyin Hemen” adlı bu güzel şiirin dizelerini birlikte okuyalım.
Rica ederiz, “olağan” demeyin hemen
her gün olup bitenlere!
Kargaşanın hüküm sürdüğü
kanın aktığı,
düzensizliğin at oynattığı,
keyfiliğin kanunlaştığı yerde
demeyin sakın: “Bunlar olağandır!”
…………………………
Olağan denilen şeylerden çekinin.
Kural içindeki kötüyü çıkarın ortaya.
Ve her görüldüğü yerde kötünün
arayın çaresini de bulun!