Geçen yıl sinema, görsel ve yazılı basın üzerinde “baskı” platformu oluşturma projesi vardı. Bir Devlet Bakanı, devlet eliyle örgütlenecek sivil inisiyatifin “toplumun genel ahlak kurallarını ve bu anlamda vicdanını rahatsız eden birtakım filmler ve görüntülerle ilgili televizyon filmleri” nedeniyle görsel ve yazılı basın üzerinde baskı unsuru oluşturacak bir mekanizma “düşündüklerini” söylemişti. Bu görüş üzerine “Yayıncılara Baskı Mekanizması” (11 Ekim 2010) başlıklı yazımda; “Kültür ve sanata, yazıya, televizyona, radyoya karşı “baskı” yaratmak, baskı mekanizması işletmek, devleti ve devlet eliyle toplumu daha çok temsil eden (!) “sivil inisiyatif” örgütlemek, faşizmin kilometre taşlarından birisidir ve demokratik toplum düzeni için en tehlikelisidir.” demiştim. 

 

Bu yazımda vicdanı rahatsız eden filmler ve “kamuoyu hassasiyetleri” için örnek olarak Çayan Demirel’in "38" adlı Dersim hakkındaki belgesel filminin ticari dolaşıma ve gösterime sunulması için yapılan başvurunun Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu'nca 18 Ekim 2007 tarihinde uygun görülmemesi ve filmin gösteriminin yasaklanması hakkındaki düşüncelerimi yazmıştım.

 

“38” filmi için dava açıldı ve Bakanlık işlemini iptal eden Ankara 7. İdare Mahkemesi kararına göre; “Tüm bu açıklamalar ışığında, Cumhuriyet Tarihinin bir dönemine ilişkin olayları -belli bir perspektiften olsa dahi- ele alan ve bu olayları bilim adamlarının açıklamaları doğrultusunda yerel halk unsurlarının anıları ile birlikte değerlendirmeye çalışan dava konusu belgesel filmin daha önce topluma açık alanlarda gösterildiği, internette çeşitli video paylaşım sitelerinde halen yayınlandığı, buna karşın toplum içerisinde kayda değer bir farkındalık yaratmadığı, diğer bir deyişle kamu düzenini olumsuz etkilediğine dair her hangi bir veriye hali hazırda ulaşılamadığı gibi, filmin genelde toplum ve kamu yönetimi, özelde akademik ve entelektüel dünyanın karşıt adlandırmaları ve tezleri geliştirmesi için, canlandırıcı bir temel oluşturabileceği hususu da dikkate alındığında söz konusu belgesel filmin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelin 11. maddesine aykırı olduğundan söz edilemeyeceğinden, anılan belgesel filmin ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasının uygun bulunmaması yolundaki dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır 

 

Kararda yazılı olduğu gibi, -belli bir perspektiften olsa dahi- Cumhuriyet tarihinin geçmiş acıları ile yüzleşmek isteyenler için “38” adlı belgesel filminin, izlenmesine izin verilmelidir ve film yasaklanmamalıdır. Çünkü gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır.

 

Bu yüzden 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Dersim olayları nedeniyle ve Devlet adına “özür dilemesi” basit bir olay değildir ve çok olumlu bir davranıştır.  

 

Aynı Devletin Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu “özür”den sonra yeniden sorgulamalıdır.

 

“Yayıncılara Baskı Mekanizması” başlıklı yazım için Kültür ve Turizm Bakanı adına gönderilen açıklama 24 Ocak 2011 tarihli yazımda aynen yayımlanmıştı. Bakanlık bu yazıda Çayan Demirel’in “38” belgeselinin “belgesel niteliği”  taşımadığı ifade ediyordu ve bu yazının en dikkat çekici bölümlerine aşağıdaki gibiydi:  

 

“Gazete köşesindeki yazınızda “38” adlı filmle ilgili işlemler anlatılırken Kanun ve yönetmelik hükümlerine istinaden oluşturulan ve her biri kendi alanında söz sahibi 9 üyeden oluşan Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulunun verdiği kararlar dikkate alınmalı ve filmin başından sonuna kadar devam eden propaganda unsurları da göz ardı edilmemelidir.

 

Bu nedenlerden dolayı, kanunların olmadığı ya da uygulanmadığı toplumlarda sağlıklı bir kamu düzeninden bahsedileceği gibi filmin, “halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklerine sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” ve gösterime girdiğinde kamu düzenini ihlal etmeye sebep olabileceği alenen görülmektedir.” ( Bakan Adına gönderilmiş yazı. Sayı: B.16.0.THS.0.11.05.00 -05.03/267952

Tarih: 31.12.2010. Konu : “38” adlı film)

 

Kanunların olmadığı toplumda bile, eğer hukuk varsa, sağlıklı bir kamu düzeni de vardır. Eğer hukuk yoksa var olan kanunlarla “müesses nizamı” yürütemezsiniz.

 

Kanunlarınız olabilir ama meşru amaca uygun düşmeyen biçimde kullanılırlarsa sağlıklı bir kamu düzeninden zaten söz edilemez.

 

Başbakan, devlet adına özür diledi. Kamu düzeni mi bozuldu? Halkın sosyal sınıf, ırk, din mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklerine sahip bir kesimini, diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmiş mi oldu?

 

Sanat ve özgürlükleri korumak adına istediğiniz kadar kanun yapın. Uygulanmadıkları sürece hâkim kılmaya çalıştığınız, aslında “kamu düzenini koruma” zihniyetinizin bir çeşidi olan “sansür”dür hala geçerli olan.  

 

Çok korumak istediğiniz kamu düzeninizi istediğiniz gibi koruyabilir ve kanunları bildiğiniz gibi uygulayabilirsiniz, hepsi sizin olsun.

 

Sanat ve sanatçının özgürlükleri, günlük politikaların insafına terk edilmeyecek kadar değerlidir. Çünkü eserleriyle insan onurunu koruyan sanatçıdır. Kamu düzeni koruyucularının anlayamadıkları da budur.