OHAL, gözaltılar, tutuklamalar, iade talebi…
Haberler, gazeteler, uzmanlar, itirafçılar, ihbarcılar, suç atmalar…
FETÖ/PDY içinde yıllarını geçirmiş, “emek vermiş” gazetecilerin birbirleriyle yarışırcasına yaptıkları itiraflar… Hepsinin “abilikleri”, “ablalıkları” çok şaşırtıcı ve kendileri çok daha şaşırtıcı. Ne “himmetler” yapılmış ve ne “hizmetler” yaşanmış meğer…
İtirafçılar birbirinden bülbül, hepsinin muhabbeti birbirinden ilginç, şakıyorlar mübarekler!
Himmetli hizmetlilerin itirafları duruşma salonlarına yakışmaz mı? Himmetli hizmetlilerin son pişmanlıkları bir dizi davalara konu yargılamalar olsa ne iyi olur… Mahkemelerde, halka açık, aleni duruşmalarda dinlerdik! Yargının yargılanmasının yapılacağı duruşma salonunda önden yer ayırtırdık. Davalarda itirafçı “himmetli hizmetlilerin” kimlerle neler yaptıklarını öğrenirdik. Kim kimi kiminle ve nasıl aldatmış, ne kadar kandırmış!
Bütün bunların hesabının yargıda verilmesi gerekmiyor mu? Gerekir.
Yargının hali mi kaldı? Yargı çöktü ve hep birlikte altında kalmadık mı?
Evet, çöktü ama bu çökme ders almak için yeter mi, yetmez mi?
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu 24.08.2016 tarihli 2016/426 Karar nolu kararıyla 2847 hâkim ve savcıyı işten attı… Bakınız 25.08.2016 tarihli Resmi Gazeteye, HSYK “gereğini” düşünmüş ve karar vermiş…
Böylece HSYK; Anayasa Mahkemesinden sonra ve henüz ceza yargılaması başlamadan önce dosya üzerinden yapılan incelemeyle ikinci kararı veren yüksek yargı mercii oldu. Nasıl mı karar vermiş? Hâkim ve savcıların Milli Güvenlik Kurulu kararında ifade edilen “Paralel Devlet Yapılanması” ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde herhangi bir bağlantılarının bulunup bulunmadığına” bakmış.
Hâkim ve savcıları şöyle değerlendirmişler: “…ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri…”
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından edinilen bilgi, belgeler, gözaltı ve tutuklama kararları, ifade ve sorgu tutanakları “itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak” gereğini düşünmüşler. Sonuçta toplam 2847 hâkim ve savcının “…FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden” 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3'üncü maddesi uyarınca Meslekte Kalmalarının Uygun Olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere Meslekten Çıkarılmalarına karar verilmiş.
Suç ve cezada evrensel ilkeler açısından bu ilginç HSYK kararı; yetmez ama evet mi?
Tespit şu; “bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemeler”…Meğerse özel yetkili mahkemeleri hâkim ve savcılar bir silah olarak kullanıyormuş. Yıllardır kimsenin haberi yok mu? Kim kurdu bu mahkemeleri? Bu mahkemelerde görevlendirdiğiniz hâkim ve savcıların sosyal çevre bilgileri, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, haklarındaki şikâyet dosyaları ve üstüne üstlük itirafçıların beyanları…
Düşman ceza hukukunun temellerinin atıldığı yıllarda; HSYK’ya binlerce hâkim ve savcının oyu ile seçildiğinden dolayı böbürlenen “yüksek yargıçlar” meğer terör örgütü üyesiymişler, emir ve talimatla verilen oylarla seçilmişler, bilmezmişsiniz. Dedik, ama inanmadınız!
Bu halimiz aslında utanılacak bir hal! Ama hiç olmazsa bizlerin utancı, böyle bir yargı sistemini kuran, yıkan ve yargıda yuvalanmalarını sağlayanların, yargı bağımsızlığını hiçe sayanların utanmazlığı ile kıyaslanmaz bile… Demokratik laik hukuk devleti ve insan haklarından yana olan bizler; kendi hatalarımızla, suskunluğumuzla, yüzleşebiliriz. Yaptıklarımızdan ve yapamadıklarımızdan dolayı af dilemesini de biliriz.
Ama yargıyı perişan hale getirenleri, bir dirhem adaleti esirgeyenleri kimler bağışlayabilir ki?
Meğer ne kadar çokmuşlar! Listelere sığmıyorlar… FETÖ/PDY yapılanmasının yargı “mensupları”, “adalet dağıtıcıları” tam yakışan deyiminizle “sözde hâkimler”, “sözde savcılar” yargı içinde fink atıyormuş… Neden önlemediniz?
Yapacağınız küçük de olsa bir şey yok muydu? Yargı bağımsızlığını ne zaman savunsak alındınız, kızdınız, suçladınız, yargıladınız, cezalandırdınız, düşman ve muhalif gördünüz. Yargıç teminatını, yargı bağımsızlığını ve hâkim tarafsızlığını kim, nasıl, ne zaman, neden tuzla buz etti? Aldatıldınız, öyle mi?
Yazık, durumunuz çok üzücü… Kimse kimseyi aldatmadı. O yıllar sizin için kolaydı, şimdi kolaylıkla aldatıldığınızı söylüyorsunuz. Aslında bu “aldatılmışlığınız” diyelim yüzünden mağdur ettikleriniz için ne kadar zor yıllardı. Çocuklar babasız büyüdü. İnsanlar sevdiklerini cezaevlerinde, hastane köşelerinde yitirdiler, hatırlıyor musunuz? Sağ salim cezaevine gönderdikleri yakınlarının cenazelerini aldılar, alabilenler...
Şimdi onların gözü önünde “itirafçı savcıları” tanık olarak dinliyorsunuz, ne kadar acı verici!
Gaziantep’teki düğünde çocukların canlı bomba olarak kendilerini patlatarak parçaladıkları insanlar bu topraklarda yaşayan bizim insanlarımızdı, toprak oldular. Nedenlerini, biraz düşünün! Çocuklardan canlı bomba yaratan bir sistemin hepimizi nasıl karanlıklara sürükleyecek kadar acımasız olabildiğini sorgulayın. Cesaretiniz varsa aynaya bakarak yaşayan çocukları bomba yapanların kim olduğunu kendinize sorun.
Van, Bitlis, Elazığ, Cizre, Diyarbakır’da lanet olası terör ve teröre kurban nice hayatlar…
Özgür Gündem gazetesi yargı kararıyla kapatılmış, gazetenin sorumlu müdürleri, Aslı Erdoğan tutuklanmış... Barış, hukuk, adalet ve vicdanlar kanıyor, yaşarken ölüyoruz.
Tam bunların ortasında adli yıl açılış töreninin nerede olacağı tartışması yapılıyor. Saray’da mı olsun, otelde mi olsun(muş)? Kim konuşsun(muş)…Utanç verici, böyle utanılacak bir tartışma bile olmaz aslında. Savunma, şaşırmaz. Savunma, bağımsızdır; insan haklarına taraftır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ve halkın çıkarları için vardır.
Ne yaparsanız yapın ama avukatların onurlarıyla daha fazla oynamayın, kimse oynamasın.
Sonrası, sonrası yok! Aslında adalet ve hukuk; demokratik hukuk devletini, demokrasiyi ve insan haklarını koruyan tek çıkar yoldur. Adalet ve hukuka inanırsanız eğer; biraz da vicdanınız kalmışsa, kimseden af dilemek zorunda kalmazsınız.