Tahmin edilebileceği gibi biz çevrecilerin ağırlıklı ilgi alanı su üstüdür.. Dolayısıyla hemen hemen tüm çevre argümanları da karadaki çeşitli kirlilikler (çöp,gürültü,trafik,görüntü vs) üzerine oluyor..
TEMA Vakfı ana felsefemiz; toprak yoksa hayat yok.. Ormanlarımızın, topraklarımızın korunması, ağaçlandırmalarımız, kuraklıkla mücadele bu felsefe çerçevesinde belirlenen çalışmalarımız..
Çevre Korumacılar olarak da yine hem yerelde hem genelde su üstü korumacı çalışmalar yapmaktayız. Aslında tüm STKlar gibi çalışmalarımızda ana görevimiz; sorunlarla yetkililer arasında köprü olup, çözümcül yaklaşımlara aracılık etmektir.
Özetle çalışmalarımızın çoğunluğu su üstünü kapsamakta.. Ama bir de su altı var ve birçok yaşamsal kaynağımız da sudan oluşmakta, sudan beslenmekte. Vücudumuzun, 4/3ünün sudan oluştuğu gibi..
Derin Deniz Dalış Merkezi Yöneticisi, amatör ruhla çalışan profesyonel dalış eğitmeni Volkan Demircioğlu ve ekibinden Abdullah Altuntaş ile konu hakkında edindiğimiz bilgilerden paylaşımlar yapmak istiyorum;
Bakın su altında neler oluyor, insan faktörü su üstündeki çalışmalarını! Su altında da esirgemiyorlar sanırım, aslında ne yazık ki sanırım..
* Hayatın ilk başladığı ortam olması açısından denizin yaşamdaki yeri çok büyüktür. Doğada bulunan bütün maddeleri içerdiğinden ayrı bir önem taşır. Su altı, çeşitlilik ve popülasyon açısından zengindir ve bu özellikleri nedeniyle insan yaşamında ve ekonomide çok önemli yer tutmaktadır.
* Kirlenmenin en uygun olduğu deniz ortamı, insanlığın gelecekteki besin deposu olma özelliğini hızla kaybetmekte, biyolojik olarak gelecek için olduğu kadar bugün içinde tehlikelidir. Kirlilik, besin zinciri boyunca yürümekte ve insan dahil bütün canlılara zarar vermektedir
*Suyun fiziksel ve kimyasal parametreleri canlıların yaşamlarını ve kalitelerini direkt olarak etkiler. Özellikle kirlenmenin yoğun olduğu bölgelerde yapılan avlanmalar, ürünün kalitesinin düşmesi yanı sıra zaman zaman ciddi zehirlenmelere neden olur.
*Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasına karşılık, gerek sanayimizden gerekse komşu ülkelerden çok büyük boyutlarda kirlilik sulara karışmakta ve deniz ürünlerini etkilemektedir. Bu kirletici parametreler deniz suyunun doğal özelliklerini etkilemektedir.
KİRLİLİĞİN KÖKENİ
*Gemi kökenli kirlenme
*Evsel artıklar,;Çöpler, arıtılmadan akarsulara, denizlere verilen kanalizasyon ve pis su atıkları bu başlık altında toplanabilir
*Endüstriyel atıklar; örnek olarak; kimyasal kirleticiler, pestisidler(tarım ilaçları), zehirli gaz atıkları, tozlar)
*Elektrik üretmek amacıyla kurulan termik, nükleer santraller
*Yanlış yer seçimi nedeniyle tersane, çekek, liman, balıkçı barınakları
*Erozyon
*Yanlış sahil dolgu alanları
*Sanayi tesislerinin dolum, boşaltım, aktarma alanlarında petrol türevlerinden kaynaklanan kirlenmeler
*Deniz ve iç su taşıtlarının sintine, kirli balast sularından kaynaklanan kirlilikler
*Gemiler tarafından taşınan balast sularında bulunan yabancı sulara ait canlılar ve kimyasal kirleticiler
*Ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum çekilmesi
*Kazalar
*Çarpık kentleşme,
*Aşırı ve bilinçsizce avlanma,
*"GMO" Genetik yapıları değiştirilen ve yayılımcı yabani türler (yosun, fito / zooplankton vs.)
*Atmosfer kaynaklı kirlilikler (toz, asit yağmurları, dümen, hava taşıtlarının atıkları vs.)
*TUNA NEHRİ; Kıyısında Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Türkiye olmak üzere altı ülkenin bulunduğu Karadeniz'e Avrupa ile Asya'daki akarsu havzalarından 21 ülkenin atıkları taşınıyor. Karadeniz ve Türk Boğazları, özellikle Tuna-Rain-Mainn kanalının açılmasıyla Baltık ve Kuzey Denizi ile birleşerek giderek artan deniz trafiğine de sahne oluyor. Kıyılarındaki ülkeler organize olmadığından, dünyanın radyoaktif, kimyasal ve zehirli atıkları Karadeniz'e dökülüyor. Ayrıca aşırı avlanma ve kirlilik nedeniyle 23 ticari balık türü beşe inmiş durumda.
*Havzasındaki irili ufaklı 300 nehirle, evsel ve endüstriyel atıklar her geçen gün Karadeniz'i kirletmeyi sürdürüyor. Yılda yaklaşık 500 milyon metreküp evsel atık, nehirler aracılığıyla ya da doğrudan Karadeniz'i kirletiyor.
*Bölgedeki rafinerilerin eski teknoloji olması nedeniyle, her yıl 400 bin ton ham petrol Karadeniz'e karışıyor.
*Tuna Nehri'yle her yıl 60 ton civa, 900 ton bakır, bin ton krom, 4 bin 500 ton kurşun, 6 bin ton çinko, 60 bin ton fosfor, 340 bin ton azot ve 50 bin ton petrol Karadeniz'e akıyor.
*1980 yılında Karadeniz'de balık üretimi 500 bin tonu geçerken, günümüzde 100 bin tona düştü.
KİRLENMENİN ETKİLERİ
*Kirlilik yaratan atıklar suda ve dip çamurunda birikerek buralarda yaşayan canlıları etkilemekte ve doğal dengeyi bozmaktadır. Dolayısıyla insanlar için potansiyel tehlike kaynağı oluşturmaktadır.
*Cıva, kadmiyum, kurşun, toksik etkileri ile aguatik yaşam çevresinde fonksiyon bozukluklarına neden olabilen çevre kirleticileridir. Bunlar sudaki yaşam ortamında fazlalaştığında karasal kaynaklı kirleticilerin bir göstergesi sayılabilir. Bu maddelerin suda fazlalaşması burada yaşayan canlı türlerinin azalması veya tamamen ortadan kalkması ile kendini göstermektedir.
Sudaki kirletici maddeler arttıkça Bakterilere, Mantarlara ve diğer mikroorganizmalara fazla miktarda besin sağlanmış olmaktadır. Bu organizmaların artıkları yemesi sonucunda meydana gelen metabolik aktivite sudaki çözünmüş oksijen miktarını düşürmekte olup ortam anaerobik olmaya başlamaktadır. Böylece çözünmüş oksijene ihtiyaç duyan su canlıları ortamdan uzaklaşmak zorunda kalmaktadır.
*Bu durumda ortamı terk edemeyen canlıların ölmesi kaçınılmaz olmakta ve zaman zaman görülen toplu ölümlerin temelinde bu olay yatmaktadır.
Az miktarda çözünmüş oksijen içeren suların aynı zamanda zehirli maddeleri de bulundurması durumunda, deniz canlılarında daha yüksek toksik etki oluşmaktadır. Bunun nedeni az oksijenli sularda, solunumlarını arttırmak için özellikle balıkların solungaçlarından fazla miktarda su geçirmesi buna bağlı olarak da toksik maddelerle daha fazla temas etmesi ve bunları biriktirmesidir.
KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ
*Endemik ve nesli tehlikede türler tespit edilerek yaşam alanları (habitatları) koruma altına alınmalıdır.
*Biyolojik çeşitliliği tehdit eden risk faktörleri ile biyolojik indikatörler belirlenmelidir.
*Sucul fauna ve flora envanter çalışmalarının tamamlanması gerekmektedir.
*Deniz kirliliği ile mücadelede ilgili bakanlık, kamu kuruluşu ve meslek örgütleri ile halkın da katılacağı bir organizasyon tarafından, acil müdahale ve master programlar hazırlanmalıdır
*Son derece verimsiz ve deniz kıyılarında bulunan maden sahalarının yarattığı jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su ürünleri avlanma alanları yok olmakta, doğal denge bozulmaktadır. Ruhsatlandırma işlemleri esnasında o bölge için kesinlikle ÇED ( çevresel etki değerlendirme) istenmelidir.
*Su havzalarına kaçak inşaat yapılması kesinlikle önlenmelidir.
SU ALTINDA ÇEVRECİLİK
Nilgün DURAK
Yorumlar