“Şiirin Saati” Türkiye’de 1988’de yayımlanan bir deneme kitabı John Berger’in. Dilimize Gönül Çapan çevirmiş. Kitaba adını veren denemesinde Berger insanın insana yaptığı kıyımları, işkenceyi tarihsel bir perspektiften işliyor. İnsan acılarına eşlik eden şiirleri de eksik etmeden. Bu yazımda Şiirin Saati içinden seçtiğim bir bölümü okurla paylaşacağım. Metni okurken, yerkürede yalnız olmadığımızı, yüreği insan sevgisi ile dolu, daha yaşanabilir bir dünya için mücadele veren ne çok yüz akı bilim, sanat ve düşün insanımız olduğunu anımsayalım istedim:
“Olayları sözcüklerle anlatmak o sözcüklerin duyulacağı ve anlattıkları olayların yargılanacağı umudunu da birlikte getirir. Tanrı tarafından ya da tarih tarafından yargılanmayacağı umudunu. Her iki durumda da yargı uzak gibi görünür. Oysa hemen yanı başımızda olan ve bazen yanlışlıkla yalnızca bir araç sanılan dil, kendisine şiirin seslenmesiyle, inatçı ve gizemli bir biçimde, yargısını verir. Bu yargı herhangi bir ahlak yasasından açıkça farklıdır, ama duydukları karşısında iyilik ve kötülük arasında önemli bir gösterge olur. Öyle ki, şiir yoluyla dilin yalnızca bu ayrımı yapmak ve korumak için yaratıldığını görürüz!
İşte bu yüzden, günümüzde zenginlerin haksız yere elde ettiklerini korumak için yaptıkları korkunç canavarlıklara karşı dünyada en kesin biçimde karşı duran güç, şiirdir. İşte bu yüzden, fırınların saati aynı zamanda şiirin de saatidir.”
Şiirin Saati metninde, acıyı konu edinen şiirlere de yer verir John Berger. İnsanlık ayıplarına, işkencelere değinen Mısır, Irak şiirlerinden dizelere de. Anna Ahmatova’nın bir şiirine de yer verir. Yazıyı bu şiirle sonlayalım biz de.
Tıpkı senin gibi ben de katlanıyorum
Karanlığı bitmeyen ayrılığa,
Neden ağlıyorsun? Ağlayacağına
elini uzat bana,
söz ver yeniden geleceğine bir düşte.
Sen ve ben bir acılar dağıyız.
Sen ve ben bir daha buluşamayacağız
bu yeryüzünde.
Ah, yıldızlarla gece yarısı
bana bir selam gönderebilirsen.